SCHUMPETER, YARATICI YIKIM VE
KAPİTALİZM, SOSYALİZM VE DEMOKRASİ ÜZERİNE
Mustafa ACAR –
Schumpeter’in önemli eseri Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi tarafımızdan yapılan yeni bir çevirisiyle bugünlerde piyasaya çıkmış bulunmaktadır.1Bu vesileyle bu yazıda gerek söz konusu eser gerekse bir iktisatçı-düşünür olarak Schumpeter’in iktisadi düşünce ve iktisat tarihindeki yeri ve önemine ilişkin kısa bir değerlendirme yapılmaktadır.
Ondokuzuncu yüzyıl sonları ile yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Joseph A. Schumpeter (1883-1950) birçok bakımdan gerçekten de önemli bir isimdir. Onu iktisadi düşünce tarihi, iktisadi analiz tarihi, iktisat, sosyolojisi ve modern iktisat tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri yapan birçok neden sıralanabilir.
Schumpeter yaşadığımız çağı anlama, iktisadi gelişme sürecini açıklama ve geleceğe yönelik öngörülerde bulunma konusunda yaratıcı, sorgulayıcı, üretken ve mucit bir sosyal bilimcidir. Yaratıcı yıkım (creative destruction), inovasyon (yenilik) ve girişimci gibi günümüz dünyasında büyük önem kazanmış, modern gelişmelerin izahında anahtar rol üstlenmiş kavramların ya mucidi ya da bilim dünyasına yeni bir içerikle takdim edicisi Schumpeter’dir.
Her cihangir zekâ ve her sıra dışı üretken yazar gibi Schumpeter de anlaşılması, yorumlanması, çözümlenmesi kolay olmayan bir iktisatçı-düşünürdür. Çalkantılı hayat macerası Avusturya’da başlamış, Hitler zulmünün ortaya çıkmasıyla birlikte 1930’lu yılların başlarında ABD’ye göç etmek zorunda kalmış ve eserlerinin çoğunu burada vermiştir. Tahsil hayatı bağlamında Viyana Üniversitesinde hukuk ve iktisat okumuş, Avusturya İktisat Okulunun önemli temsilcilerinden Böhm-Bawerk’in öğrencisi olmuştur. 1909’da bugün Ukrayna sınırları içinde kalan Çernivtsi Üniversitesi, 1911-14 arasında da Avusturya’da Graz Üniversitesindeki hocalığından sonra bir süre Avusturya Maliye Bakanı olarak görev yapmış (1919-20), ardından özel bir bankanın üst yönetiminde bulunmuştur (1920-24). 1925-1932 döneminde Almanya Bonn Üniversitesinde görev yapan Schumpeter, Almanya’da Hitler ve Nazi hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte siyasi ortamın bilim insanları açısından çekilmez bir hal almasından sonra ABD’ye gitmiş, ömrünün sonuna kadar Harvard Üniversitesinde çalışmıştır (1932-50). Özellikle İktisadi Analiz Tarihi ile Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı eserleri büyük yankı uyandıran, itibarı yüksek önemli eserlerdir. Konjonktür dalgaları ve kapitalizmin gelişimini girişimcilerin öncü faaliyetleri, teknolojik yenilikler ve bazı sektörler ölürken bazılarının ortaya çıkmasını ifade eden yaratıcı yıkım gibi kavramlara dayalı olarak izah etmiştir. Buna göre kapitalizmin ilerlemesini mümkün kılan temel mekanizma, yeni ürünlerin ve yeni üretim yöntemlerinin ortaya çıkmasıyla bazı eski ürün ve sektörleri ortadan kaldıran yaratıcı yıkım sürecidir.
Bizim bugüne kadar İngilizce’den Türkçe’ye yaptığımız çeviriler arasında en karmaşık, dili ağır, cümleleri uzun ve dolaşık, dolayısıyla tercümesi en zor olanı hiç kuşkusuz Schumpeter’in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı eseridir. Ana dili Almanca olup İngilizceyi sonradan öğrenmesine rağmen bu dilin inceliklerine hâkimiyeti, İngilizceyi çoğu Amerikalıdan çok daha ustaca kullanması hayret vericidir. Bir yandan ele alınan konuların sadece iktisadi boyutu olmayan, bunun yanında siyasi, ideolojik, tarihî ve felsefi boyutu da olan konular olması, bir yandan da yazarın tercih ettiği uzun, bazen paragraflık, iç-içe geçmiş cümleciklerden ve yargılardan oluşan karmaşık cümlelerle örülü dil mütercim için gerçekten de hayatı epey zorlaştıran, zaman zaman deyim yerindeyse “saç-baş yolduran” cinsten hususlardır.
Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi klasik bir eser olup 1940’lı yıllarda, yani II. Dünya Savaşı devam ederken yazılmış, bu yönüyle kısmen tarihe tanıklık eden bir eserdir. Bazen sosyalizmi överken bazen eleştiren, aynı şekilde kapitalizmi bazen göklere çıkarırken bazen yerden yere vuran, demokrasiyi yer yer överken yer yer eleştiren eser, ana fikri bir çırpıda özetlenmesi zor bir eserdir. Her şeye rağmen kitabın ana fikri, kapitalizmin geçmişte büyük başarılara imza atmış, girişimcinin öncü rolü, inovasyon ve yaratıcı yıkım süreci sayesinde toplumsal dönüşüm ve refah artışlarına imza atmış; ancak kendi başarılarının zamanla kendi altını oyacağı, bu nedenle de uzun dönemde ayakta kalma ihtimali zayıf bir sosyal-ekonomik düzen olduğu, onun yerini ise demokrasiyle kısmen barışık bir sosyalizmin almasının mukadder olduğu şeklinde özetlenebilir.
Kapitalizmin ve sosyalizmin akıbeti konusundaki öngörülerinin isabeti bir yana bırakılırsa, yazarın eleştirel-analitik zekâsı gerçekten takdire değerdir. Kapitalizmi de, sosyalizmi de, demokrasiyi de ince eleyip sık dokuyan bir eleştiri süzgecinden geçirirken yazar eskilerin güzel ifadesiyle “hem nalına, hem mıhına” vurmaktan çekinmemektedir. Argümantasyon, iddialarını temellendirme, gerekçelendirme ve bunu yer yer felsefi derinliği olan sofistike önermelerle dile getirme becerisi her türlü takdirin üstündedir.
Eserin muhtelif yerlerinde çok daha fazla örneği bulunabilecek, şu türden kulağa küpe tespitler ve yorumlar, Covid-19 salgınından mustarip bir dünyada, Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde, enflasyonun bütün dünyada rekor seviyelere yükseldiği bugünlerde, yazılmasının üzerinden seksen yıl geçtikten sonra bile hâlâ dikkat çekicidir.
- Milli birliğin yüceltilerek ahlaki bir düstur haline getirilmesi, faşizmin en önemli ilkelerinden birinin kabulü demektir. (s. 306)
- Yenilgiyle sonuçlanan her önemli savaş, toplumsal dokuyu sarsacak ve yönetici zümrenin konumunu tehdit edecektir; askerî yenilgiden kaynaklı prestij kaybı bir rejimin kendisine rağmen ayakta kalabileceği en zor şeylerden biridir. (s.307)
- Her türden ve sınıftan politikacılar, bir muhalifi hain olarak yaftalama fırsatını değerlendirmeye bayılırlar. (s. 313)
- Hiçbir şey şundan daha aşikâr değildir: İş dünyası denen organizma, –ücretler, fiyatlar, faiz gibi- en önemli “eylem parametreleri” siyaset alanına transfer edilip de orada siyasi oyunlara alet edildiği, hatta daha da beteri, bazı planlamacıların fikirlerine göre hareket edildiği takdirde, tasarlandığı şekilde işleyemez. (s. 333)
- Erdemleri konusunda okuyucu neye inanırsa inansın, bugüne kadar uygulandığı şekliyle fiyat kontrolü çıktının genişlemesi önünde başka bir engeldir. (s. 334)
- Gerçekten kabul edilmelidir ki, en azından şimdi ve gelecekte, fiyat kontrolü ile birleştirilmiş ücretlerde artışları teşvik politikası, özel girişimi çökertme niyeti taşımadıkça, irrasyoneldir ve çıktı artışının düşmanıdır. Düzenleyici kurumun bazı fiyatları –siyasi gücü az olanlarınkini siyasi gücü fazla olanlarınkinden- çok daha fazla “bastırmak” suretiyle göreli fiyatlar sistemini tahrip etmek, sistemin iktisadi etkinliğini azaltır. Fiyat sabitlemenin bizatihi kendisi verilen hasarın tam kapsamını tanımlamaktan uzaktır. Aynı derecede önemli olan, yüksek maliyetli üreticileri “sübvanse” ederken düşük maliyetlileri “cendereye sokma” uygulamasının etkisizliğe verdiği primdir. (s. 334)
- Fiyatlardaki kaçınılmaz artışı belirli bir limit dâhilinde tutabilmek için bir dizi tedbir gerekir. Hepsi de hayli sevimsiz şeylerdir bunlar. Sonuç alınabilmesi için hepsi de deneyim ve yetenek gerektirir ki, ben bunları görmüyorum. Üstelik bazıları, çıktı artış hızını bir ölçüde yavaşlatacaktır. Aynı zamanda üretime de müdahale etmeksizin hiç kimse tehdit edici boyutlarda enflasyonla mücadele edemez. Şimdi, şayet bunun yerine hiçbir şey yapılmaz da yeni bir Fiyat Kontrol Otoritesi kurulur, radikallerimizin savunduğu öğretiye göre bile enflasyonun tehdit etmediği gelirler ağır bir şekilde vergilendirilir, üstüne bir de sonuçlarına bakmaksızın ücretler tırmandırılırsa, Washington’un çaresiz bir biçimde devalüasyon gibi, mevduatları “dondurmak” gibi, “doğrudan kontrol”lere girişmek gibi, “fırsatçıları” ve “tekelcileri” veya başka bazı günah keçilerini cezalandırmak gibi hoyrat ve zalimce tedbirlere sarılacağı bir durum pekâlâ ortaya çıkabilir. Bu ise bir çuval inciri öylesine berbat edebilir ki, (milli geliri) iki yüz milyar dolar hedefinin yanı başı yerine bizi yarım yamalak bir sosyalizmin eşiğine getirebilir. (s. 337)
- Siyasi deha tam da öylesine müthiş bir “lehteki ihtimallerden yararlanıp aleyhtekileri nötralize etme becerisi” demektir ki, her şey olup bittikten sonra yüzeysel bir gözlemci sadece öncekini görür. (s. 343)
- Bu noktada çarpıcı bazı problemler kendini gösteriyor! Ancak okuyucularımın bu iddiaya inanmayı reddedeceğine olan inancım, burada bu sorunlara dalmamın imkânsızlığından kaynaklı üzüntümü bir ölçüde hafifletmektedir. (s. 344, dipnot 32)
- Bazı bakımlardan, üstün yetenekli bir düşman ile başa çıkması daha az yetenekli biriyle başa çıkmaktan daha kolaydır ve aslında bir paradoks da değildir bu. (s. 346, dipnot 33)
- Emperyalizm bir devletin kontrol gücünü kendi milletinden olmayan gruplar üzerinde onların rızası olmadan yaymayı amaçlayan bir politikadır. (s. 347, dipnot 36)
- Aslına bakılırsa, Stalinist rejim, esas itibariyle, tek ve katı disiplinli bir partiyle ülkeyi yönettiği ve basın özgürlüğünü kabul etmediği, “rekabetçi liderlik karşısında tekelci liderliğin siyasi yöntemi” anlamında faşizmin tanımlayıcı özelliklerinden birini paylaştığı ve de Marksist anlamda kitleleri sömürdüğü için, militarist bir otokrasidir. Her ne kadar kendisine inanmamızı beklemesinin ima ettiği aklımıza hakarete içerlesek de, buna –en azından ümitle beklenen- demokratik sosyalizm denmesi gerektiğini düşünecek kadar şartlanmış Amerikan entellektüellerini anlayabilir, üzüntülerimizi bildirebiliriz. (s. 347)
- Millileştirilmiş bir sanayi, bir otokrat lider için yönetilmesi ve sömürülmesi daha kolay olur, (böyle bir sanayi) bir muhalefet odağı haline de gelemez. (s. 347)
- Teslimiyetçi o kişidir ki, Hristiyanlığa ve medeniyetimizin bütün öteki değerlerine sahte bağlılık gösterirken, bunları savunmak için ortaya çıkmayı reddeder. Kendisinin bunların yenilgisini kaçınılmaz akıbet olarak mı gördüğü, yoksa kendisini umuda karşı beyhude umutlarla mı avuttuğunun bir önemi yoktur. (s. 354)
- Kapitalizm sadece ev kadınlarının bezelye ile fasulye arasında yapacağı tercihle üretimi etkileyebileceği ya da gençlerin fabrikada mı yoksa tarlada mı çalışmak istediğini seçebileceği yahut fabrika yöneticilerinin neyin nasıl üretileceğine karar vermede söz sahibi olabileceği düzen demek değildir: Bir değerler sistemi demektir, bir yaşam tarzıdır, bir medeniyettir, eşitsizlik ve aile serveti medeniyetidir. Ancak bu uygarlık hızla ölmektedir. Herkes gibi bayram edelim, olmadı matemini tutalım; ama buna gözümüzü kapatmayalım. (s. 363)
- Şimdi, toplumsal değişimin hızlanmasına neden olan en etkili faktörlerden biri enflasyondur. “Hiçbir şey enflasyon kadar bir toplumun esas yapısının altını oyamaz” deyip duran bunca otorite varken, bu önerme üzerinde çok fazla düşünmeye bile gerek yoktur. Bunu kabul ediyorsak şayet, o zaman -sadece sorumsuz devrimcilerinki hariç- akla gelebilecek bütün açılardan, şu sonuç çıkar: Bir savaşın ardından bir ülkenin ekonomik sürecine, mevcut enflasyonun daha da fazla enflasyon yaratmasına meydan vermeyecek şekilde ayar vermek gerekir. Ancak, aynı zamanda da açıktır ki, herkesin bu tür bir politikanın kısa vadeli sonuçlarından korktuğu, (özellikle de parasal ücretlerde bir artış olmadan daha önce baskı altında tutulan fiyatların çoğunda bir artış gibi) gereken ayarlamaların bazılarının kesinlikle “siyaseten mümkün” olmadığı bir dünyada bunu yapmak da son derece zordur. (s. 365)
Görüldüğü üzere, Schumpeter’in iktisat ve siyasetin etkileşimine dair birçoğu rahatlıkla bugüne de uyarlanabilecek çok önemli tespitleri vardır. Ancak bu çarpıcı tespitler, argümantasyon yeteneği ve derinlikli ifadeler bizim gözümüzü kör etmemelidir: Schumpeter’in sosyalizmin zamanla –başarılarının kendi altını oyacağı- kapitalizmin yerine geçeceği öngörüsü SSCB deneyiminden ve 1990’ların başından bu yana dünyada yaşanan gözlemlerden sonra açıkça çökmüş durumdadır. Her ne kadar Karl Marx’ı adeta bir peygamber konumuna oturtup öngörülerinin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine ölesiye iman etmiş, her ekonomik kriz sırasında her sabah uyandıklarında “kapitalizmin sonunun artık geldiği” düşüncesiyle gözleri parlayan, “kapitalizmin kaçınılmaz sonu” şarkıları terennüm eden, ama SSCB’nin dağılmasıyla da büyük hayal kırıklığı yaşayan mahcup sosyalistlerimiz, komünistlerimiz ve Marksistlerimizin hoşuna gitmese de, bugün kapitalizm düşe kalka da olsa yoluna devam ederken sosyalizm pratikte büyük ölçüde umut kaynağı olmaktan çıkmış durumdadır. Sosyalizmin kaçınılmaz akıbeti konusunda Friedrich A. von Hayek, Ludwig von Mises gibi öteki Avusturyalı iktisatçılar ve Milton Friedman gibi ustaların çok daha isabetli öngörülerde bulundukları aşikârdır.
Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi dünyada pek çok dile çevrilmiş klasik bir eserdir. Türkiye’de de ilk defa altmışlı yılların sonlarında çevrilmiştir. Ama ne hikmetse eserin tamamı yerine bir kısmı çevrilmiş, bir kısmı çevrilmeye gerek görülmemiştir. Türkiye’de tercüme kalitesi bağlamında üzerinde ciddiyetle durulması gereken hastalıklardan biri olan, orijinal eserin tamamı yerine bir kısmının çevrilmesi hastalığından bu eser de nasibini almış görünmektedir. Ayrıca çeviri kalitesi konusunda da yer yer “bu cümle yazarın kaleminden çıkan bir cümle mi, yoksa mütercimin öyle çıkmış olmasını umduğu bir cümle mi?” sorusunu sorduracak kadar orijinal metinden sapmalar dikkati çekmektedir. Sözün özü, daha önce modern iktisadın kurucusu Adam Smith’in başucu eseri Milletlerin Zenginliği çevirisinin takdiminde söylediğim şeyi izninizle burada da tekrar edeceğim: Bizim çevirimiz, Schumpeter’in Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı eserinin tam, eksiksiz, doğru ve anlaşılır çevirisi olma iddiasındadır; takdir elbette ki ilim erbabı ve okuyucunundur.
Mustafa Acar
1986 yılında ODTÜ İktisat Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını ABD Purdue Üniversitesi’nde tamamladı (2000). İktisadi gelişme ve uluslararası iktisat alanında 2004’te doçent, 2009’da profesör oldu. Kırıkkale üniversitesi (2000-2011) ve Aksaray üniversitesinde çalıştı (2011-2015). 2015 yılından bu yana Konya N. Erbakan üniversitesi iktisat bölümünde görev yapmakta olan Prof. Acar’ın akademik ilgi alanları arasında genel denge analizi, bölgesel iktisadi bütünleşmeler, AB, tarım ve tarımsal politikalar, ekonomik özgürlükler, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi bulunmaktadır. Yayımlanmış 22 telif, 18 çeviri kitabı, 65 kitap bölümü ve uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.
KAPİTALİZM, SOSYALİZM VE DEMOKRASİ ÜZERİNE