KIBRIS
Beşir Atalay –
Ankara Sosyal Bilimler Vakfının 2022 Kasım ayı söyleşi programında, Kıbrıs Vakıflar İdaresi (EVKAF) Başkanı Prof. Dr. İbrahim F. Benter, Osmanlı döneminden itibaren vakıf sisteminin Kıbrıs’taki önemini ve bugünkü vakıf sistemini anlattı. Osmanlı döneminin başladığı 1571 yılından itibaren Kıbrıs adasında 2.220 adet vakıf kurulmuş ve adeta orada sistemin ve hayatın eksenini bu vakıflar oluşturmuştur. 1878 yılında İngilizlerin Adaya hâkim olmaları ile birlikte vakıf sistemi zayıflatılmış, İngilizler bu konuda özel çaba sarf etmişlerdir. Bu vesile ile İbrahim Bey bir anlamda Kıbrıs’ın tarihini de tekrar anlatmış oldu.
Kıbrıs’ın tarihine çok kısa olarak tekrar bir göz atmak gerekirse:
Kıbrıs adası 1571 yılında Venediklilerden alınmış ve 1878 yılına kadar 307 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalmıştır. 1878 yılında hükümranlık hakkı Osmanlı İmparatorluğunda kalmak üzere Kıbrıs adası İngiltere’ye devredilmiştir. Ancak Birinci Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının sonucu olarak İngiltere 1914 yılında tek taraflı bir kararla adayı ilhak etmiştir. Daha sonra, Türkiye Ada üzerinde İngiliz egemenliğini Lozan Antlaşması ile tanımıştır. Ancak bu tarihten sonra Kıbrıs’ta sürekli Türk nüfusa karşı olumsuz politikalar geliştirilmiş, Türk nüfus oranını azaltma politikaları uygulanmıştır. Sürekli meydana gelen olaylar sonucu, Türk ve Rum toplum kesimlerin eşit taraflar olarak kabul edildiği bir anlaşmanın sağlanması çalışmaları Birleşmiş Milletler öncülüğünde başlatılmış, bu ise yıllar sürmüştür. Nihayet, 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te Türkiye ve Yunanistan anlaşmaya varmışlar, Londra’da da İngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin onayını almışlardır. Bu şekilde ortaya çıkan Zürih ve Londra Antlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal anlamda otonomi çerçevesinde çözüm Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin etkin garantisi ilkelerine dayandırılmıştır. Böylece “Kıbrıs Cumhuriyeti” Adanın iki halkı arasında ortaklık temeline dayandırılan uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960 yılında kurulmuştur. Fakat Rum kesimi bu demokratik cumhuriyetin yaşanmasına şans vermemiş, Türk toplumunu yok etme yönünde çalışmalar başlatmış, Adayı Yunanistan’la birleştirme çabaları başlamış, nihayet bu cunta 15 Temmuz 1974 tarihinde mevcut hükümete darbe yapmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde, önce İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere’nin olumsuz cevap vermesi üzerine, Adadaki Türklerin güvenliğini dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Kıbrıs Barış Harekâtını başlatmıştır. Böylece Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı güvence altına alınmış, Kıbrıs Türkleri kendi devletlerini kurmuşlardır.
Bu genel hatlarıyla kısa Kıbrıs tarihine ilişkin hatırlatma bilgilerinden sonra Kıbrıs’ta vakıf sistemine dönecek olursak: Bugünkü şartlarda Güney kesiminde kalan vakıfların durumu önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kısmındaki vakıf sistemi ise güçlü bir şekilde devam etmekte, bu konuda KKTC Vakıflar İdaresi önemli bir fonksiyon görmektedir. Özellikle, İbrahim Beyin çabaları ve yoğun çalışması ile KKTC’de vakıf sistemi tekrar güç kazanmış; kendi gayrimenkullerine, vakıf mallarına sahip çıkılmakta, yeniden toparlanmakta, bakım ve onarımları yapılmaktadır. Eskiden olduğu gibi vakıf sistemi ile sosyal yardım ve öğrenci bursları gibi konularda aktif bir rol oynamaktadır.
İbrahim Bey konuşmasında, Güney kesiminde Larnaka civarında yer alan “Hala Sultan Vakfı ve Tekkesinden” de bahsetti. Hala Sultan Türbesi, Kıbrıs için kabri İstanbul’da bulunan Eyüp Sultan Hazretlerinin istirahatgâhı gibi önemli bir semboldür. Hala Sultan Türbesi Kıbrıs’ta bir mühür olarak anılır. Rivayete göre, Hala Sultan, Peygamber Efendimizin “annemden sonra annem” dediği, çok sevdiği süt teyzesi Ümmü Haram’dır. Peygamber Efendimiz kendisine teyze diye hitap etmektedir, hem akrabası hem de annesinin süt kardeşidir. “Hale” kelimesi Arapçada “teyze” anlamına gelmektedir, bu sebeple Kıbrıs’ta “Hala Sultan” olarak anılmaktadır. Seferlerden birinde geri plan hizmetleri için katıldığı ve Kıbrıs adasında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Kabri Güney kesimde olsa da sıkça ziyaret edilmektedir.
Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta, Lefkoşa’da ismi ile anılan bir “Hala Sultan İlahiyat Koleji” ve “Hala Sultan Camisi” ve öğrenci sosyal tesisleri ile bir kampüs bulunmaktadır. Bu önemli tesisin gerçekleşmesine ben de şahitlik ettim ve çalışmanın parçası oldum. Bu külliyenin kuruluş öyküsünü anılarım içinde sizlerle paylaşmak isterim. Bu vesile ile hem yakından tanıdığım, her köşesini gezdiğim ve iyi bildiğim, güzel dostlar ve anılar edindiğim, coğrafyamızın ve tarihimizin çok değerli bir parçası olan güzel Kıbrıs’la ilgili anılarımı tazelemiş olacağım hem de bu hayırlı işte emeği olanları anmış olacağım.
6 Temmuz 2011 tarihinde kurulan 61. Hükûmette Başbakan Yardımcısı idim ve diğer görevlerle birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkiler de benim sorumluluğuma verilmişti. Türkiye’de her hükûmette bu sorumluluk bir başbakan yardımcısı tarafından yürütülmüştür. Şu anda ise Cumhurbaşkanı Yardımcısının sorumluluğundadır.
Kıbrıs’ın Türkiye için önemini zaten biliyoruz ve KKTC ile ilişkilerimiz bu hassasiyetle yürütülüyordu. Lefkoşa Büyükelçimiz, benim de Devlet Planlama Teşkilatında (DPT) görev yaptığım yıllarda orada çalışan değerli genç arkadaşlarımızdan birisi olan Halil İbrahim Akça idi. Bu da Kıbrıs’taki çalışmalarımızı daha da kolaylaştırdı. 2014 Ağustos ayına kadar çok verimli bir çalışma yürüttük. KKTC’ye Türkiye’den değişik resmî görevler için gitmiş çok güçlü bir ekip de vardı, onların tecrübelerinden de çok faydalandım.
Doğrusu, sorumluluğumda olan işlerde, genel olarak, sadece sürüp gelen rutin işleri yürütmekle yetinmem, o konuda daha ileri neler yapılabilir ve özellikle daha kalıcı bir şeyler yapılabilir mi diye bakarım. Mümkün olduğunca köklü sorunların çözümü için çalışırım ve kalıcı bir şeyler yapmak, geleceğe anılacak şeyler bırakmak isterim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkilerde hükûmetimizin bakışı da hep bu yönde olmuştur. Oranın her açıdan tahkimi ve Kıbrıs Türklerinin daha güvenli ve rahat yaşaması için gayret gösterilmiştir. Benim ilişkileri yürüttüğüm dönemde de bu çerçevede kalıcı olan yatırımlar yapılmış, önemli çalışmalar gerçekleştirilmiş, ciddi bütçe ayrılmıştır.
Bu dönemde en önde gelen üç konudan, üç büyük yatırımdan bahsetmek isterim.
Birincisi, duble (bölünmüş) yol ve asfalt yapımıdır. KKTC’nin bazı yolları bu yıllarda duble hâle getirilmiş ve asfaltlanmıştır. O dönem Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım’ın bu yönde önemli çalışmaları olmuş, duble yollar yapılmıştır. Birlikte Magosa tarafında bu yolların açılış törenini gerçekleştirdik. Bugün KKTC’de gerçekten şehirlerarası yollar çok güzeldir.
İkinci olarak bu dönemdeki en büyük ve hayati proje, Türkiye’den “KKTC Su Temin Projesi”dir. “Asrın projesi” olarak da isimlendirilmiştir. Konutlarda kullanılmak ve tarım alanlarını sulamak üzere Toros’ların suyunun Akdeniz’in altından Adaya ulaştırılması projesidir. Hükûmetimiz önceden buna karar vermişti ve bu amaçla Alaköprü Barajının temeli 2011 yılı Mart ayında atılmıştı. Biz bu projeyi hızlandırdık ve taraflar arasındaki tıkanmaları giderdik. Kıbrıs adasında, KKTC kesiminde suyun dağıtım hatlarının yapılması, kullanım alanları gibi konularda mutabakat ve anlaşmada bazı sorunlar vardı, bunları giderdik. Hükümetimiz bu projeye çok fazla önem vermiş, dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu bu çalışmada çok çaba göstermiştir. Toros dağlarının suyu, Dragon Çayı (Anamur-Mersin) üzerinde yapılan Alaköprü Barajında biriktirilmekte ve buradan 23 kilometrelik boru hattı ile Akdeniz kıyısına getirilmektedir. Buradan 80 kilometrelik asma boru ile Akdeniz’i altından geçip Kıbrıs’a ulaşmaktadır. Kıbrıs’a ulaşan su kıyıdan, Güzelyalı terfi istasyonundan 3.5 km. mesafeden Geçitköy Barajına aktarılmaktadır. Buradan iletim hatları ile KKTC’nin her köşesine dağıtımı yapılmaktadır.
Bu proje ile KKTC’nin elli yıl boyunca kullanma ve içme suyu ihtiyacını karşılayacak şekilde yılda 75 milyon metre küp su ulaşmaktadır. Bu amaçla biri Anadolu’da diğeri Adada olmak üzere iki baraj yapılmıştır: Alaköprü ve Geçitköy barajları. Suyun deniz altından nakli için çok özel borular üretilmiştir. Hatta her biri 500 metre uzunluğundaki boruların taşınma sorunu sebebi ile boruların üretimi için Akdeniz kıyısında üretim tesisi kurulmuştur. Deniz altından giden asma boruların genişliği içinden yürüyerek geçilebilecek çapta, 1.600 mm’dir. Geçitköy Barajının temelini büyük bir törenle biz attık; Türkiye’den Veysel Eroğlu ve ben, KKTC’den Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan İrsen Küçük ve devlet erkânı bu törene katıldılar.
Bu asrın projesi ile Kıbrıs adasının Türkiye ile bağlantısı daha da güçlenmiştir. Bir anlamda Ada bir boru hattı ile Anadolu’ya bağlanmıştır. Bu açıdan su projesi stratejik öneme sahiptir.
Üçüncü önemli proje ise, bu yazının yazılmasına da vesile olan Hala Sultan İlahiyat Koleji ve Kampüsüdür. KKTC’de çocuklara ve gençlere dinî eğitim veren bir okul yoktu. Mevcut okulların müfredatında da bu konuda çok büyük yetersizlik vardı. Bu konu üzerinde çalışılması gerekiyordu. Bu konuda çaba göstermek isteyen insanlar da vardı. Çoğu Türkiye’den göçen KKTC vatandaşları önce bir dernek kurmayı düşündüler, ancak sonra bu düşünceden vazgeçerek Kıbrıs İlim Ahlak ve Sosyal Yardımlaşma Vakfını (KİSAV) kurdular. Planladığımız şey yeteri büyüklükte bir arsa bulmak, oraya okul binası ve eklerini yapmak, Hala Sultan İlahiyat Kolejini açmak için Milli Eğitim Bakanlığı ile görüşmek, izinleri almaktı. Bunun hepsinin ne kadar zor olduğunu biliyorduk. Arsa bulmanın zorluğunun ötesinde, Kıbrıs’ta bir İlahiyat Koleji açılmasına nasıl bakılacağını da tahmin etmek zor değildi. Bunu gerçekleştirmek için her imkânı kullanmaya kararlı idim. Bunu Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ve Başbakanımız Sayın R. Tayyip Erdoğan ile de paylaştım, yardımlarını istedim.
KKTC Başbakanı Sayın İrsen Küçük iyi bir insandı, yakın dostumdu, her konuyu rahatça konuşuyorduk. Arsa konusunu ancak o çözebilirdi. Uzun bir süre görüşmeler sürdü, tereddütler yaşandı. Sonunda Lefkoşa’nın çevresinde, Haspolat mevkiinde, yaklaşık 265 dönümlük bir vakıf arazisini bu işler için kurulan KİSAV’a tahsis ettiler. Bu arsa çok kıymetli bir yerdi. Hemen bitişiğinde bir özel üniversite (Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi UKÜ) vardı. Lefkoşa – Ercan Havalimanı – Gazimağusa ana yolunun kenarında ve yeterince de büyük idi.
Allah rahmet etsin, bu projede en büyük rol o dönem Başbakan olan değerli dostum İrsen Küçük beye aittir.
Vakıf yönetimi hemen projeleri yaptırdı, kısa sürede inşaata başlandı. Acele ediyorduk. Doğrusu pek beğenmesem de projeye müdahale etmedim, bir an önce başlansın diye. Okul ve yurt binalarının yapılması için önce Türkiye’den iş çevrelerinden kaynak aradılar, ancak Vakıf yöneticileri kaynak bulamadı. Okul ve yurt binalarının tamamını o dönem benim sorumluluğumda olan Başbakanlık Tanıtma Fonundan, Büyükelçiliğimiz kanalı ile Vakfa kaynak aktararak karşıladık. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile görüştüm, bu tesisin önemini anlattım, okulun sosyal tesislerini ve spor salonlarını da TOBB yaptı. Kısa sürede tamamladılar.
Hala Sultan İlahiyat Kolejinin açılma kararının verilmesi, müfredatı ve eğitime başlaması da bir dizi ciddi çalışmayı gerektirdi. Yine rahmetli Başbakan İrsen Küçük ve Milli Eğitim Bakanı Kemal Dürüst ve o dönem Bakanlar Kurulu bu riski göğüsleyerek kararı verdiler. Sendikalardan ve değişik çevrelerden, bazı basın kesiminden ve tabii muhalefetten büyük hücumlara uğradılar. Eğitim alanındaki sendikalar gösteriler, protestolar tertipledi. Dinî eğitim veren bir kolejin Kıbrıs topraklarında açılmasını kabul edilemez buluyorlardı. Hatta Kolejin eğitim öğretime başladığı ilk yıl sendikalar okuldaki öğretmenlere grev yaptırdılar.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılan Hala Sultan İlahiyat Koleji, ilk olarak Haspolat mevkiindeki bir meslek lisesinin içinde tahsis edilen bir sınıfta eğitim öğretime başlamak üzere hemen ilan verdi. Çok başvuru oldu ve sınavla öğrenci aldı. Kemal Dürüst bizim Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ile görüşerek müfredatı belirlediler. Ömer Bey’in güzel desteği oldu.
Kolej ortaokul ve lise müfredatı içinde eğitime devam ediyor ve çok da başarılı mezunlar veriyor. Her sene kontenjandan fazla başvuru oluyor ve sınavla öğrenci alıyor.
Vakıf okulun ve öğrencilerin ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı oluyor. Kız ve erkek öğrenciler için inşa edilen pansiyonların (yurtların) işletilmesini ve buralarda kalan öğrenciler için ek programlar gerçekleştiriyor.
Doğrusu İrsen Küçük ve Kemal Dürüst dostlarıma minnet duyarım. İrsen Küçük Mart 2019’da rahmetli oldu. Herhangi bir resmi görevde olmamama rağmen sadece şahsım olarak Kıbrıs’a cenazesine gittim, ailesine taziyede bulundum. Kemal Dürüst ile dostluğumuz hâlen sürer.
Hala Sultan İlahiyat Kolejinin açılmasından ve mezunlar vermesinden sonra Kıbrıs’taki iki üniversitede iki ilahiyat fakültesi açıldı. Birisi, büyük üniversitelerden biri olan Yakın Doğu Üniversitesinde. Üniversitenin kurucusu Suat Beyle görüşmüştük. Hem İlahiyat Fakültesi açtılar hem de Yakın Doğu Üniversitesi kampüsü içinde güzel bir cami yaptırdılar. Diğeri ise Hala Sultan İlahiyat Koleji kampüsü içinde sonradan kurulan Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesinde (KISBÜ) açıldı. Her iki üniversite de ilahiyat fakültelerine yüzde yüz burslu öğrenci alıyorlar.
Kampüs içinde aynı isimle bir caminin yapılmasının da enteresan bir öyküsü vardır: Türkiye Diyanet Vakfı Lefkoşa’da bir cami yaptıracaktı. Şehir içinde yer de tespit edilmişti. Ayrıntısını bilmemekle beraber, o yerle ilgili bazı sorunlar çıktı ve cami oraya yapılamadı. Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez ile görüştüm ve Kolejin bulunduğu yerde cami için de yeterli büyüklükte arsanın bulunduğunu, caminin de bu kampüste olmasının çok anlamlı olacağını anlattım. Sağ olsun makul buldular ve gidildi, bakıldı, oraya yine Hala Sultan Camii olarak yapılmasına karar verildi. Gidip beraber caminin temelini attık. Caminin bir özelliği 1571 yılında Kıbrıs’ı da fetheden Sultan II. Selim adına Mimar Sinan tarafından Edirne’de yapılan Selimiye Camiinin birebir aynısının belirli bir oranda küçültülmüş hâli olmasıdır. Şu anda Kıbrıs’taki en büyük ve en güzel camidir. Hem Ercan Havalimanına inmek üzere uçak alçalmaya başladığında Lefkoşa tarafına baktığınızda uçaktan görülebilen hem de Ercan Havalimanından Lefkoşa’ya girerken karşınıza çıkan 4 minaresi ile muhteşem bir eser konumundadır. Böylece orası Hala Sultan İlahiyat Koleji tesisleri, yurt ve sosyal tesisleri ve Hala Sultan Camisi ile güzel bir kampüs oldu.
Bu güzel kampüs, Hala Sultan ismi ile şu anda Kıbrıs’a vurulmuş mühürlerden biridir, Kıbrıs’ın tapulardan biridir.
Beşir Atalay
1947 Keskin doğumlu. 1970 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Burslu okuduğu İçişleri Bakanlığında bir süre görev yaptı. 1972 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesinde Sosyoloji Asistanı olarak akademik hayata başladı. 1976 yılında doktorasını tamamladı. 1983 yılında doçent, 1992 yılında profesör oldu.
Erzurum Atatürk Üniversitesinde Öğretim Üyeliği, ABD Michigan Üniversitesinde Ziyaretçi Öğretim Üyeliği, DPT’de Sosyal Planlama Başkanlığında Daire Başkanlığı, Marmara Üniversitesinde Öğretim Üyeliği görevlerini yürüttü. Kırıkkale Üniversitesi Kurucu Rektörü, Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) koordinatörü olarak çalıştı. Çeşitli kitap, makale ve tebliğleri yayımlandı.
22, 23, 24 ve 26. dönemlerde milletvekili seçildi. 58 ve 59. hükûmetlerde Devlet Bakanlığı, 60. Hükûmette İçişleri Bakanlığı, 61. Hükûmette Başbakan Yardımcılığı yaptı. TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığı görevini de yürütmüş olan Prof. Dr. Beşir Atalay Ankara Sosyal Bilimler Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanıdır.