TÜRKİYE’NİN 1980 SONRASI DÖNEMDE SERBEST PİYASA DENEYİMİ

Mustafa Acar –

“Istanbul Network for Liberty” (İstanbul Özgürlük Ağı) adıyla 2011 yılında, dini, ekonomik ve siyasi özgürlük gibi evrensel değerlerin İslam ile uyumlu olduğunu göstermek amacıyla araştırmacıları, akademisyenleri ve aydınları bir araya getirmek için, bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu bir grup aydın, akademisyen ve aktivist tarafından kurulan, daha sonra Islam & Liberty Network (İslam ve Özgürlük Ağı) olarak adı değiştirilen ILN 9. Uluslararası İslam ve Özgürlük Konferansı Mardin’de 27-29 Ekim 2022 tarihlerinde gerçekleştirildi.

Konferansta ekonomik ve siyasi özgürlükler açısından genel olarak İslam dünyasının durumu ve daha özelde Türkiye’nin 1980’li yıllardan bu yana serbest piyasa ekonomisi yolunda attığı adımlar, yaptığı girişimler, harcadığı çabalar ve bunun sonuçlarını konu alan, “Müslüman Dünyada Ekonomik ve Siyasi Özgürlükler ve Türkiye’nin Serbest Piyasaya Dönük Çabaları” başlıklı bir bildiri sunmuştum.[1]

Rahmetli Özal’ın 1980’lerin başında Türkiye’yi dışa açma, serbest piyasa ekonomisini tesis etme, devletin ekonomideki ağırlığını azaltma, dış ticareti serbestleştirme ve özel girişimlerin (hür teşebbüsün) önünü açma konusunda yaptığı hamleler gerçekten de son derece önemliydi. Bu sayede Türkiye, 1950’li yılların başlarında Menderes dönemindeki yarım kalmış dışa açılma çabalarından sonra ilk defa gerçek anlamda dışa kapalı bir ülke olmaktan çıkıyor, somut adımlarla dış dünyaya açılıyordu. Söz konusu piyasa yanlısı ve özgürlükçü hamleler sayesinde Türkiye’de birtakım anayasal yasaklar kalkıyor, ekonomide devletin rolü ve ağırlığı azaltılıyor, cebinde yabancı para bulundurmak bir suç olmaktan çıkıyor, kambiyo rejimi değiştiriliyor, ihracat hamlesi başlatılıyor, Avrupa Birliğine tam üyelik müracaatı yapılıyordu. Kısaca Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa dışa açık, dış dünya ile entegre olmaya çalışan, dış ticaretini serbestleştirmiş, ekonomik özgürlüklerin önünü açmış, özel sektörü inisiyatif almaya teşvik eden bir ülke olmuştu.

Ne yazık ki Özal’ın bu özgürlükçü ve serbest piyasacı hamleleri 1990’lı yıllarda sürdürülemedi. 1990’lı yılların başında rahmetli Özal’ın ani ve şaibeli ölümünün ardından başlayan, Adnan Kahveci, Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis gibi tanınmış siyasetçi, gazeteci ve askerlerin de kurbanları arasında bulunduğu bir dizi faili meçhul cinayetle askerî vesayetçi, yasakçı, içine kapanık, istikrarsız bir döneme giren Türkiye bunun bedelini çok ağır ödedi. 1990’lı yıllara damgasını vuran “28 Şubat Süreci”yle birlikte iç barış ve huzur bozuldu; ekonomik ve siyasi özgürlükler budandı; çeşitli hukuksuzlukların, ideolojik ve siyasi ayrımcılıkların, başörtüsü yasaklarının, mesnetsiz soruşturmalar, kovuşturmalar ve işten atılmaların damga vurduğu bir “ekonomik ve siyasi karabasan süreci” Türkiye’yi silindir gibi ezdi geçti. Yaşanan bu anormalliklerin doğal olarak ağır bir iktisadi bedeli de oldu. 1994’te yaşanan ilk ağır ekonomik krizi 1999, 2000 ve 2001 krizleri izledi. Yedi yıl içinde dört ciddi ekonomik krizle sarsılan ülkede makroekonomik göstergeler bozuldu, ekonomik büyüme durdu, ihracat artışı yavaşladı, Türk parası değer kaybetti, kamu borçları arttı, faizler ve enflasyon rekor seviyelere yükseldi, işsizlik oranları arttı ve her bir krizle birlikte onbinlerce, hatta yüzbinlerce insan işini kaybetti.

2001 krizinden sonra başlayan toparlanma çabaları ve Kemal Derviş öncülüğünde başlatılan “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” asıl meyvelerini 2002 sonlarında yapılan erken seçimle birlikte AK Partinin iktidara gelmesinden sonra verdi. Özellikle 2002-2012 arası ilk on yılda AK Parti iktidarları Özal’ın izinden giderek reformcu, özgürlükçü ve demokrat bir çizgi izlediler; ekonomik, siyasi ve hukuki reformlar ve açılımlar yaptılar. Bu dışa açılmacı, serbest piyasacı, özgürlükçü, mali disipline önem veren, AB üyelik sürecini ciddiye alıp gereken ev ödevlerini yapan reformcu politikalar sonucu makro göstergelerde takdire değer iyileşmeler oldu. Türkiye’nin GSYH’sı, kişi başına geliri ve yıllık ihracatı katlanarak arttı, büyüme hızlandı, enflasyon tek haneli rakamlara geriledi, Türk parası yabancı paralar karşısında değer kazandı, Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırdı.

Ancak ikinci on yılda aynı reformcu, serbest piyasacı ve özgürlükçü çizgi ne yazık ki sürdürülemedi. Arap Baharı, One-Minute olayının tetiklediği tepkiler, iktidardaki özgüven patlaması, güç zehirlenmesi, yozlaşma, Suriye kriziyle bağlantılı olarak ülkenin gücünün çok çok üzerinde riskler alınması, Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık olayları, 15 Temmuz darbe girişimi gibi, ancak başka bir yazının konusu olabilecek birtakım içsel ve dışsal faktörlerin de etkisiyle bazı alanlarda adeta U dönüşleri yapıldı, açılımlar durdu, reformlar askıya alındı, AB hedefinden sapılma bir yana bunlar küçümsenmeye başlandı, parasal istikrarın sorumlusu olan Merkez Bankası yönetimine sık sık müdahale edildi, mali disiplinden sapıldı, (istikrar, belirsizliklerin azaltılması, öngörülebilirliğin artırılması, enflasyonla kararlı mücadele, ülke riskinin aşağı çekilmesi gibi) ekonomik ve siyasi gerek şartlar yerine getirilmeden faizler siyasi talimatla düşürülmeye zorlandı, göreve getirilmelerde ehliyet ve liyakatten ziyade sadakat vurgusu öne çıktı, “komşularla sıfır sorun” politikasından “dört tarafımız düşmanla dolu ve bizim bizden başka dostumuz yok” anlayışına kayıldı, sonuçta dış dünya ile ilişkiler bozulmaya başladı… Bütün bu zor şartların üstüne bir de Covid-19 salgınının patlak vermesi olumsuz gelişmelere tuz biber ekmiş oldu.

Devasa boyutlarda artan kamu harcamaları bütçe açıklarını artırdı, açığı kapatmak için rekor düzeylerde para basıldı, para arzında ölçüsüz genişlemeler yapıldı, yabancı sermaye gelmez oldu, dolar kıtlaştı. Bu şartlar altında iktisadın evrensel yasaları devreye girdi ve karşılıksız para basmalar bize rekor seviyelerde yüksek enflasyon olarak geri döndü, faiz üzerindeki anormal müdahaleler enflasyon ve kur dengesini bozdu, enflasyon beklentilerini kötüleştirdi, kurlarda anormal artışlar oldu. Kurların önlenemez yükselişine dur demek ve gelişmelerin büsbütün kontrolden çıkmasına engel olmak için de önce Hazineye, oradan vergi mükelleflerinin sırtına yeni yükler yükleyen kur korumalı mevduat (KKM) sistemi devreye sokuldu…

Sonuçta bütün makro göstergeler bozuldu. 2013 yılında Cumhuriyet tarihinde bir zirveye ulaşan rakamlar izleyen yıllarda sürekli geriledi. Tablo 1 1980 sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin performansını dönemler halinde özetlemektedir. Bu dönemin, esas itibariyle 1980-93 (Özal dönemi), 1994-2002 (28 Şubat dönemi), 2003-2013 (I. Erdoğan dönemi) ve 2014-2021 (II. Erdoğan dönemi) olmak üzere dört dönem olarak incelenmesi mümkündür. Bunlardan Özal dönemi ile I. Erdoğan döneminin dışa açılmacı, reformcu, serbest ticaretçi, yani serbest piyasacı; buna karşılık 28 Şubat dönemi ile II. Erdoğan döneminin içe kapanmacı, statükocu, korumacı, yani anti-piyasacı ve devletçi dönem olarak nitelenmesi mümkündür.

Tablo 1’den de izlenebileceği gibi, serbest piyasacı politikaların egemen olduğu dönemlerde ekonominin performansı belli başlı bütün makroekonomik göstergeler açısından anti-piyasacı, devletçi dönemlere kıyasla belirgin biçimde daha yüksektir. Nitekim Özal döneminde %7 olan yıllık ortalama büyüme hızı 28 Şubat döneminde -0,37’dir. I. Erdoğan döneminde yaklaşık %14 olan yıllık ortalama reel büyüme oranı II. Erdoğan döneminde -2’dir. Kişi başına gelir ve ihracat artışları için de benzer eğilimler söz konusudur. 1980’de yaklaşık 90 milyar dolar olan GSYH 1993’te 238 milyar dolara eriştikten sonra 28 Şubat dönemi sonunda 230 milyar dolara gerilemiştir. Reformcu ve serbest piyasacı politikaların izlendiği I. Erdoğan dönemi sonunda 2013’te 951 milyar dolar ile 1 trilyon sınırına dayanmış olan GSYH, içe kapanmacı ve devletçi politikaların baskın olduğu II. Erdoğan dönemi sonunda 2021’de 807 milyar dolara gerilemiştir. Benzer şekilde, 2002’de 3.492 dolar olan kişi başına gelir 2013’te 12.480 dolara yükseldikten sonra düşme eğilimine girmiş, 2021’de yaklaşık 9.528 dolara gerilemiştir. En kötüsü, esas itibariyle devletlerin halkları üzerinde bir soygun mekanizması olan enflasyon, 2004-2017 arasındaki tek haneli rakamlardan sonra hızlanarak rekor seviyelere yükselmiş, TL’de büyük çaplı değer kayıpları yaşanmıştır. Bütün bunların bir yansıması ve bileşik sonucu olarak da, Türkiye ekonomisinin büyüklük olarak dünya sıralamasındaki yeri 2015’teki 15. sıradan 2021’de 21. sıraya gerilemiştir. Bu tablonun önümüze koyduğu “kıssadan hisse” açıktır: Serbest piyasa devletçilikten, dışa açılma içe kapanmaktan, serbest ticaret korumacılıktan, reformculuk statükoculuktan, özgürlükleri genişletmekten baskıcılıktan iyidir.

Tablo 1: Türkiye’nin 1980 Sonrası Makro Ekonomik Göstergeleri (1980-2021)

Gösterge 1980 1993 2002 2013 2021 Özal Dönemi (1980-1993) 28 Şubat Süreci (1994-2002) 1. Erdoğan Dönemi (2003-2013) 2. Erdoğan Dönemi (2014-2021)
GSYH (milyar $) 90,7 238,4 230,5 951 806,8
büyüme (GSYH, %)* 7,7 -0,37 13,75 -2,03
Kişi başına GSYH ($) 2 041 4 116 3 492 12 480 9 528
Kişi başına gelir artışı (%)* 5,54 -1,81 12,28 -3,32
İhracat artışı (%)* 13,65 10 13,95 4,37
İşsizlik (%) 8,6 9,4 10,8 9,7 12
Enflasyon

(TÜFE, %)

94,3 75,6 29,7 7,4 36,1

(*) Yıllık ortalama artış hızı.

Kaynak: TÜİK ve Kalkınma Bakanlığı verilerinden yararlanarak tarafımızdan hesaplanmıştır.

[1] https://islamandlibertynetwork.org/wp-content/uploads/2022/11/Mustafa-Acar-ILN_Mardin_27-28-Oct-22.pdf

Mustafa Acar
Website | + diğer makaleler

1986 yılında ODTÜ İktisat Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını ABD Purdue Üniversitesi’nde tamamladı (2000). İktisadi gelişme ve uluslararası iktisat alanında 2004’te doçent, 2009’da profesör oldu. Kırıkkale üniversitesi (2000-2011) ve Aksaray üniversitesinde çalıştı (2011-2015). 2015 yılından bu yana Konya N. Erbakan üniversitesi iktisat bölümünde görev yapmakta olan Prof. Acar’ın akademik ilgi alanları arasında genel denge analizi, bölgesel iktisadi bütünleşmeler, AB, tarım ve tarımsal politikalar, ekonomik özgürlükler, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi bulunmaktadır. Yayımlanmış 22 telif, 18 çeviri kitabı, 65 kitap bölümü ve uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.