KAMU YÖNETİMİNDE BİR “TOPAL ÖRDEK”: VEKİL YÖNETİCİ…
Enes POLAT –
Fıkra
Vekâlet
Ormanlar Kralı Aslan, yurt dışı seyahate çıkacakmış. Orman ahalisini toplantıya çağırmış ve yokluğunda kendi yerine Zebrayı vekil bıraktığını açıklamış. Yapılan bu görevlendirme, homurtuya sebep olsa da sesli bir tepki gelmemiş…
Beklemediği bu vekâlet görevi, Zebrayı çok sevindirmiş ve gururlandırmış.
Ertesi gün vekâletin getirdiği prestijle ormanda gezintiye çıkan Zebra, aldığı yetkiyi ahaliye göstermek istemiş. Ormanda karşılaştığı Jaguara arkadan bir tekme atmış.
Yediği tekmeyle deliye dönen Jaguar, bu cüretkârın kim olduğunu merak etmiş. Gözlerinden ateş fışkırıyormuş, tekme atan kim ise parçalayacakmış. Sinirle arkasına dönmüş ancak tekme atanın Zebra olduğunu, vekâletin de O’nda olduğunu hatırlayınca “Allah kahretsin!” demiş, tekmeyi sineye çekmiş, boynunu bükmüş, geri adım atmış.
Biraz daha gururlanan Zebra bu kez bir Kaplana arkadan tekme atmış.
Jaguar gibi hiddetten gözü kararan Kaplan arkasına dönünce Zebrayı görmüş ve vekâletin O’nda olduğunu hatırlayınca sadece “La havle…” çekebilmiş.
Böylece hayvanlara tekme atarak ormanı dolaşan ve her seferinde gururu biraz daha artan Zebra bu kez arkadan yaklaştığı Zürafaya bir tekme atmış.
Sinirle arkasına dönen Zürafa, Zebraya meşhur darbelerinden birini vurmuş, iyice hırpaladıktan sonra uzaklara fırlatmış.
Kafasının üzerinde yıldızlar dönen Zebranın dudaklarından şu cümle dökülmüş: “Sorumsuz işte, ne olacak. Toplantıya gelmedi, vekâletten haberi yok.”
Başkası Adına Yöneticilik: Vekâlet…
Konuya başlarken çok sıkıcı olmadan biraz teknik bilgi verilmesi sanırım iyi olacak.
Kamu personel yönetiminde vekâleten görevlendirme iki şekilde karşımıza çıkar:
- Dolu kadroya vekâlette fıkramızda olduğu gibi bir yönetici kadrosunda oturan kişi, görevinden yurt dışı seyahate çıkmak gibi bir sebeple geçici olarak ayrılmıştır. Hizmet aksamasın diye bir başkasına geçici olarak vekâleten görevlendirme yapılmıştır.
- Boş kadroya vekâlette ise yönetici kadrosunun sahibi çeşitli sebeplerle (görev süresinin sona ermesi, görevden alınma, başka bir göreve atanma, emeklilik, ölüm vb.) kadroyu sürekli olarak boşaltmıştır. Yerine vekâleten görevlendirme yapılmıştır.
Kamu personel yönetiminde “vekâlet”, hem sosyolojik hem psikolojik hem de duygusal(!) yönleri olan, uygulamada sıkça kullanılan bir yöntem olması dolayısıyla da çeşitli açılardan artıları ve eksileri göz önüne alınarak etraflıca irdelenmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda yukarıdaki fıkranın, bu karmaşık meselenin muhtemelen sadece bir boyutunu açıklayabileceğini baştan söylemiş olalım.
Bir konu farklı yönleriyle ele alınacaksa, cevabı aranan soruları başlangıçta ortaya koymak gerekir:
- Vekâleten yönetici görevlendirme, görevlendirilen kişi açısından nasıl bir süreci başlatır?
- Atayan makam açısından vekâleten görevlendirme nasıl görülür?
- Üst yönetici kendi yerine birini vekâleten görevlendirirken ya da yerine birinin vekâleten görevlendirilmesini teklif ederken ne düşünür?
- Bir kurumdaki muhtemel yönetici adayları, bir kişi üzerinde tecelli eden vekâleten görevlendirmeyi nasıl değerlendirir?
- Kurum çalışanları açısından vekâleten görevlendirme ne anlama gelir?
Şimdi bu konuyu çeşitli açılardan biraz ortaya koymaya çalışalım.
Vekâlet Muhtemel Yönetici Adayları Arasında Kıskançlık Başlatır
Kurum içinde kendisine vekâlet görevi verilen kişi o kurumda, “kurum yöneticisinin kendisine güvendiği, geleceğin yönetici adaylarından biri” olarak görülmeye başlanır. Bu anlamda bir kişiye vekâlet görevinin verilmesi, o kurumda muhtemel yönetici adayları cephesinde kıskançlık duygusunun da başladığı noktadır. Kıskançlık ateşi için için yanar, zaman zaman alevlenir.
Daha düne kadar herkes gibi kendi hâlinde görevini sürdüren ve arkadaş çevresi tarafından sevilen bir kişi yönetici kadrosuna vekâlet etmeye başladığında şimşekleri üzerine çekmeyi başarır. Aynı görev için beklenti içinde olan muhtemel yönetici adayları, bu vekâleten görevlendirmeyi kişi bazında eleştirerek orasından burasından tırtıklamaya başlarlar:
- Hangi özelliği sebebiyle bu kişiye vekâlet görevi verilmiştir ki?
- Bula bula bunu mu buldular? Başka adam mı yoktur Allah aşkına?
- Geçmişte şöyle şöyle yanlışları vardı. Bu yanlışlar idare tarafından nasıl görülmez?
Mizahi anlatımı çok seven bir toplum olduğumuz için böyle durumlarda dost meclislerinde, fiili gerçeklikle bağdaşıp bağdaşmadığına bakılmaksızın hemen “Bekri Mustafa” fıkraları anlatılmaya başlanır. Bu durumu anlatan çok güzel bir Anadolu deyimi vardır: “Ev danasından öküz olmaz.”
Unutulmamalıdır ki bir kişi ister yarın kendisinin atanmasının mümkün ve muhtemel olduğu bir boş kadroya isterse kadronun asıl sahibi görevine dönünceye kadar emaneten bir dolu kadroya vekâlet etsin, bir “topal ördek”tir. Hem üstüne hem de astlarına karşı gerekli donanımdan yoksun ve biraz tedirgindir.
Özellikle kurum içerisinden atanan vekil yöneticinin yöneticiliğinin çalışanlarca psikolojik olarak hazmedilmesi için az ya da çok bir süreye ihtiyaç duyulur. Daha düne kadar başka bir kadroda görev ifa eden bir kişiye vekâleten yöneticilik görevi verildiğinde, çalışanlarca ağız dolusu “Müdürüm”,“Başkanım”,“Genel Müdürüm” diye hitap edilmesi için dahi bir sürenin geçmesi gerekebilir.
Çalışanlar, vekil yöneticiyi çoğunlukla hemen benimsemez, kendisine bir süre asıl kadronun sahibi gibi davranmazlar. O koltukta beklentisi olan muhtemel yönetici adayları da bu durum ve algının pekişmesi için dedikodu değirmenine su taşımaya devam ederler. Kurum içinde “çok gezen propaganda aygıtı aylak çalışanlar” eliyle çalıştırılan bir dedikodu mekanizması devreye sokulur. Vekil yöneticinin ayağına çelme takılmaya çalışılır, vekâletin asalete dönüşmemesi için elden ne geliyorsa yapılır. Vekil yöneticinin rutinin dışına çıkarak kullandığı inisiyatifler, boş kadroya vekâlette atamayı yapacak makama, dolu kadroya vekâlette asıl makam sahibine ama her iki halde de kurum içerisine farklı algılara yol açacak şekilde lanse edilir.
Bürokrasi geleneklerine vâkıf olanlar bilirler ki, bir kişinin bir makama atanmasını sağlamak çok zordur, ancak aynı kişinin bir göreve atanmasını engellemek son derece kolaydır. “Kulağına kar suyu kaçırmak” deyimi belki böyle durumlar için kullanılabilir.
Vekâleten görevlendirilen kişinin varsa yanlışları ya da yanlış anlaşılmaya müsait doğruları, bir yerlerde kayıt altına alınmaya başlanır, hakkındaki kayıtlar bir dosyada biriktirilir. Bu dosya, belli periyotlarla zamanın iletişim kanalları ve teknolojik imkânları da kullanılarak asaleten atamayı yapacak makama ya da atamayı yapacak makama ulaştırabilecek makam ve kişilere servis edilir. Böylece makamda, “vekilin esasen atanmaya lâyık birisi olmadığı, yapılan vekâlet görevlendirmesinin de yanlış olduğu, görevlendirmenin bir an önce sonlandırılmasının millet ve memleket hayrına olacağı” algısı oluşturulmaya çalışılır.
Hele bu vekil yönetici kurum dışından gelmiş ise, o koltuğun kurum içindeki muhtemel talipleri tarafından kendisi hakkında yukarıda anlatılan mekanizmaların işletilmesi çok yüksek ihtimaldir. Hatta kurum dışından gelen bir yönetici asaleten atansa bile bu faaliyetler devam edebilir. Çünkü kurum içindeki yönetici adayları bilirler ki “o yolcudur, kendileri ise hancı…”
Vekâletin Karakteristiği: Rutini Sürdürmek…
Kurumsal yöneticiliğin vekâleten yürütüldüğü dönemlerde, bireysel ve kurumsal performans genellikle azalır. Böyle zamanlarda performans artışı beklemek çoğunlukla beyhûdedir. Kurumsal işleyişte ortaya çıkan belirsizlikler bu durumu tetikler. Zira kâğıt üzerinde görev ve yetkilerin kullanılmasında hiçbir farklılığı olmamasına karşılık “vekil yönetici” asla “asıl yönetici” gibi olmaz.
Vekâlet gibi geçici yöneticilik zamanlarında genellikle işe dört elle sarılmak, gerektiğinde risk alıp sorumluluğu üstlenmek yerine, “ne olur ne olmaz, başıma iş almayayım” düşüncesiyle sadece rutinin sürdürülmesi, önemli kararların alınması ve uygulanmasının zamana bırakılması tercih edilir. Dolu kadroya vekâlette vekil yönetici çoğunlukla fiilen kısıtlanmıştır zaten. Kadronun asıl sahibi, kendi yokluğunda önemli kararların vekil yönetici tarafından alınmasını istemez, görevden ayrılırken talimatını vermiştir: “Vekâlet süresince rutin işler sürdürülmeli, beklenmeyen bir durum olduğunda kendisi mutlaka haberdar edilmeli, önemli işler kendisi dönünceye kadar beklemeli”dir.
Atamayı Yapan Makamın Vekâletten Beklentisi: İzlemek ve Denemek…
Görevlendirmeyi yapan makam açısından bakıldığında vekâleten görevlendirilen kişi, bir süre denenmesi, o göreve lâyık olup olmadığı test edilmesi gereken bir yönetici adayıdır. Vekâlet görevi verildikten sonra atamayı yapacak makamca bir süre izleme yapılarak verilen kararın isabet derecesi ölçülmeye çalışılır.
Atama makamı, atamayı düşündüğü kişi, geçmişten beri tanıdığı, bildiği, yöneticilik yeteneklerine güvendiği biri değilse, yönetici atamalarında asaleten atamayı değil, bir süre vekâleten görevlendirme yapıp izlemeyi tercih eder. Bu bağlamda makamca tercih edilen bu yöntem, işin tabiatına uygun, sağlıklı ve doğrudur.
Nitekim atama makamı açısından bir kişiyi asaleten atayıp sonra görevden almak, birçok formaliteyi gerektirir. Asaleten atanan kişi daha sonra görevinden alındığında bu tasarrufa karşı yargı yoluna da başvurabilir. Oysa memnun kalınmayan bir vekâleten görevlendirmenin sona erdirilmesi, kurum içi basit bir onayla halledilebilecek kadar kolaydır. Dolayısıyla böylesi durumlarda nihai karar verilinceye kadar vekâleten görevlendirme daha çok tercih edilir.
Diğer taraftan bir göreve asaleten atanmış olan kişinin yerini daha sağlam görüp bazı talimatlara daha kolay itiraz edebildiği, “eski köye yeni âdet getiriyorlar” düşüncesiyle birtakım yeniliklere karşı ayak sürüyebildiği, belli konularda talimatları uygulama konusunu biraz daha ağırdan alabildiği değerlendirmeleri yapılabilir. Bu sebeple makam açısından, emri altındaki yöneticinin bazen atama beklentisi içinde olanı tercih edilebilir. Vekâleten görevlendirilen kişi, asaleten atanma beklentisi içinde olduğu için daha gayretli çalışabilir, icraatıyla kendisini makama göstermek ister, talimatları uygulama konusunda daha heyecanlı bir görüntü içerisinde olabilir, makamla uyumlu bir profil çizer.
Uzayan Vekâlet Beklenen Amaca Hizmet Etmez…
Bazen vekâleten görevlendirme uygulamasının, asaleten atanma beklentisine giren vekil yöneticiyi daha uyumlu ve gayretli çalışmaya iten bu yönü fazlaca abartılır. Esasen hizmet sunumunda sürekliliğin sağlanması ya da yöneticilik vasıfları henüz bilinmeyen bir adayın test edilmesi amacıyla başvurulan geçici bir görevlendirme usulü olması gereken vekâleten atama süreleri yıllarca uzayabilir.
Bazen atayan makam sahipleri değişir, ama bu durumdaki kişilerin vekâlet görevi yine de devam eder. Farklı bir siyasal kadro göreve gelmişse büyük ihtimalle vekâleten görevlendirme fazla geçmeden sona erdirilir. Ancak aynı siyasal kadrodan olup sonradan makama gelen kişi, kendisinden önceki makam sahipleri tarafından verilmiş vekâlet görevini asalete döndürmede bir tereddüt içerisine girebilir. Aynı siyasal kadrodan gelen yeni makam sahibi, bir yandan uzun süredir devam eden ve görevlendirilen kişi açısından ister istemez bir beklenti oluşturan vekâleten görevlendirmenin sonlandırılmasına eli varmaz, diğer taraftan da vekâlet görevini kendisi vermediği için bunu asaleten atamaya dönüştürmekte zorlanır.
Bir başka açıdan bakıldığında aynı siyasal kadrodan olsalar bile makam sahipleri değiştiğinde en kolay görevi sonlandırılabilecek kişilerin aslında vekâleten yöneticilik yapanlar olduğu söylenebilir. Çünkü yeni makam sahibinin yakın çalışma arkadaşlarına birtakım yöneticilik görevleri verilerek bir takım ruhu oluşturulacaksa, hemen kurum içi bir onayla vekâlet görevi sona erdirilip boşaltılabilecek kadrolardır bunlar.
Yöneticilik deneyimine sahip olanlar bilirler ki, uzayan vekâlet, tam anlamıyla “açıkta bırakılmış et”tir, uygun zamanda asaleten atamaya dönüştürülmediği ya da tadında sona erdirilmediği takdirde bir süre sonra “kokmaya başlar”. Geçici vekâleten görevlendirmenin başlangıçta görülen kısmi faydaları, süre uzadıkça zarara dönüşür, vekil olarak görev yapan yöneticiyi yıpratır, kurumsal yapıya ve hizmet sunumu performansına zarar verir.
Birkaç ay sürdürülen ve makamca istenilen performans düzeyine ulaşılmadığı ya da başka bir sebeple memnun kalınmadığı için sona erdirilen vekâleten görevlendirmeler hakkında bir şey söylenemez, yönetimin bir gereğidir ve makamın takdiridir. Ancak, uzun yıllar sürdürüldükten sonra asalete dönüştürülmeyen ve sona erdirilen bir vekâlet görevinin geride bıraktığı, sadece “bir kırık kalp”tir.
Vekâlette “Banker Bilo” Sendromu…
Bir yönetim yapısında üst yönetici, kendisinin görevinden geçici olarak ayrılması sebebiyle yerine birinin vekâleten görevlendirilmesi ihtiyacı ortaya çıktığında, maalesef bazen kendisinden daha donanımlı, nitelikleri daha iyi olan bir astına vekâlet görevi vermek istemeyebilir. O’nu kendi makamına aday, potansiyel bir tehlike olarak görür. Böyle üstün niteliklere sahip bir yönetici adayına kendi yokluğunda yürütülmek üzere verilecek vekâlet görevi, kurum içerisinde asıl yöneticinin eksikliklerinin görülmesine sebebiyet verebilir. Ya da asıl yöneticiden daha parlak ve donanımlı bir vekil yöneticinin, asıl yöneticinin yokluğunda atama yapacak makam tarafından “fark edilebilme” riski söz konusu olabilir. Asıl yönetici vekâleten görevlendirme yaparken bu durumu da çoğunlukla dikkate alır.
Bu anlamda bu tür görevlendirmelerde, “liyakat” temelli bütün değerlendirmelerin dayandığı iki temel ilkeden “emanet”, her zaman “ehliyet”e tercih edilebilir. Hele hele yönetici ile kendisinin yerine vekâleten görevlendirilen kişi arasında emanetten daha öte anlam taşıyan “bireysel sadakat” söz konusu ise, atama ve görevlendirmelerde “ehliyet” daha da geri planda kalabilir.
Diğer taraftan en saf vekilin dahi, bir ihtimal olarak da olsa eline yetki geçtiğinde neler yapabileceği, Şener Şen’in “Banker Bilo” filmiyle toplumsal hafızaya kazınmıştır. Bu endişe her zaman yöneticiler tarafından yedekte tutulur.
Neden Kaplan Değil de Zebra?
İşte bu fıkrada, muhtemelen vekâleten görevlendirme ile ilgili olarak yukarıda anlatılan yönetim geleneklerinden haberdar olan Ormanlar Kralı Aslan, kendisinin yokluğunda başka bir Aslanı ya da vekâleten de olsa yöneticiliği asla yadırganmayacak olan bir astını (örneğin bir Kaplanı) değil, görevlendirmeyi şapkasını havaya fırlatacak kadar sevinçle karşılayan bir başka orman sakini Zebrayı vekil tayin etmektedir.
Kral Aslan Zebraya vekil yöneticilik görevi verirken Zebranın hem vekâlet döneminde kendisinin talimatları dışına çıkmayacağına inandığından hem de vekâlet sonrası muhtemel iktidar kavgası sürecinde asla kendisine rakip olamayacağından hareketle koltuğunu emin ellere teslim ettiğini düşünmektedir. Böyle bir görevlendirmeyi, Zebra dâhil ahaliden hiç kimse tahmin dahi edememiştir. Sürpriz bir görevlendirmedir bu.
Ahalinin tamamının gözünde Zebranın bu düzeyde bir yöneticilik görevi için ehil bir vekil olarak görülmediği açıktır. Zebra, hemcinslerinin yaşadığı orman bölgesinde Zebralardan sorumlu bir bölge müdürlüğüne vekâlet ettirilseydi muhtemelen kimsenin diyecek bir şeyi olamazdı. Fakat Zebranın kendi çapını çok aşan üst düzey bir göreve vekâlet ettirilmesi, toplantıya katılan ahali arasında homurtulara sebep olmuş, şaşkınlıkla karşılanmıştır. Belki de bu görevlendirmenin yapılmasında aslan ile Zebra arasında güvenilirlik ve gelecekteki kurum içi iktidar ilişkileri açısından tarafımızca mahiyeti bilinmeyen bir bağ bulunduğu söylenebilir.
Üç Günlük Beylik de Beyliktir…
Nitekim Vekil Kral Zebra, verilen göreve ehil olmadığını daha vekâlet görevinin birinci gününde işin fazlasıyla havasına girerek yaptığı davranışlarıyla göstermektedir.
Esasen vekil yöneticinin daha ağır başlı olması ve yüklendiği sorumluluğun farkında olduğunu hissettirecek hareketler göstermesi beklenir. Hatta vekil yöneticiler çoğunlukla rutin işleri sürdürür, önemli kararların alınması ve uygulanması konusunu acil değilse asıl yöneticinin dönüşüne bırakırlar. Fıkramızdaki Zebranın yukarıda anlattığımız bilgilere uygun hareket eden bir vekil yönetici sınırları içinde kalmaya pek niyeti yoktur. Asgari rutini sürdürmek yerine görevlendirildiği kadronun hakkını vermek düşüncesindedir. Beklemediği, tahmin dahi etmediği bu vekâleten görevlendirme Zebranın kafasını allak bullak etmiştir. Yüklendiği ağır sorumluluğun üstesinden nasıl gelebileceğini düşünmesi gerekirken, “ne oldum delisi olmuş” bir görüntü çizmektedir.
Zebranın bugüne kadar böylesi bir görevde kullanabileceği bir yönetim tecrübesi bulunmadığı için aslında o görevde geçici bir süre ile emaneten bulunduğunun bilincinde olması gerekirken, “üç günlük beylik de beyliktir” anlayışıyla gününü gün etmeyi düşünmekte, kendi asıl kadrosunun yetki ve sorumluluk çapını aşan boyuttaki hareketlerini, “arkasında Aslanın gölgesi bulunan vekâlet yetkisi” ile örtebileceğine inanmaktadır.
Oysa hayatın gerçeklerine uyum sağlayamayan, er ya da geç “patlama”, “bir duvara toslama” riski bulunduğu açık olan bu sınırları aşan yetki kullanımı, az-çok tahmin edilebileceği gibi maalesef bir süre sonra kullanılamaz hale gelmektedir.
Tek Başına Hukuka Uygunluk Yetmez, Yerindelik de Lazım…
Fıkramızda görüldüğü üzere Jaguar ve Kaplan gibi iki efsane varlığın hukuka saygısı da bu durumu değiştirmemektedir. Zira bu iki efsane gücün bu görevlendirme ve Zebranın hareketleri karşısında “kan yutup kızılcık şerbeti içtim” demelerinin sebebi, kendi yönetim tecrübelerine göre hayatın olağan akışına aykırı olduğunu düşünseler bile bu vekâlet görevinin usulüne uygun bir şekilde verilmiş olmasıdır. Yapılan görevlendirme, yerindelik açısından çok kolay eleştirilse bile yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka aykırı değildir, usule uygundur.
Nihayet bu kontrolsüz ve sınırları aşan yetki kullanımı, beklendiği gibi bir yerde patlak vermiştir. Bir başka anlatımla kâğıt üzerindeki görev ve yetkilerle gerçekliğin çatışmasıdır bu. Zebra bundan da bir ders almış gibi gözükmemektedir. Kendisi ne kadar cesametinin ötesinde yetki kullanımında bulunursa bulunsun suçun vekil yöneticiye gereken saygıyı göstermeyen orman sakini Zürafada olduğunu düşünmektedir. Sorumsuz Zürafa, dün yapılan toplantıya katılsaydı, hoşuna gitmeyen bu yetkiyi kullananın normal bir Zebra değil, “aslan elbisesi giymiş bir Zebra” olduğunu görürdü.
Buradan çıkaracağımız ders ve ilkeler iki başlık altında ifade edilebilir:
DERS 1- Birinci sınıf kadroya vekâlet eden kişinin en azından ikinci sınıf olması beklenir.
(Ehliyet ve liyakat ilkesi)
DERS 2- Asılın kullandığı yetki vekil tarafından kullanılacaksa, bir arıza çıkmaması için vekâletin tüm personele duyurulduğundan emin olunmalıdır.
(Aleniyet ilkesi)
[1] “Topal ördek” deyimi, genel olarak çeşitli sebeplerle yönetme güçlüğü bulunan makamlar için kullanılmaktadır. Bu kavram, esas itibariyle ABD’de Başkan ile Kongrenin çoğunluğunun aynı partiden olmaması durumunda Başkan için kullanılmaktadır. Çünkü Başkan almış bulunduğu birtakım kararları Kongreden geçirirken güçlük çekecektir. Topal ördek kavramı ayrıca, yeni seçilen başkan görevine başlayıncaya kadar, görev süresi sona eren fakat yaklaşık 3 aylık dönem için fiilen görevde kalan eski başkan için de kullanılmaktadır.
[2] Bu çalışma, tarafımdan hazırlıkları sürdürülen personel yönetimine ve çalışma hayatına ilişkin fıkralardan, gerçek hayatla da bağlantısı kurulmak suretiyle gerçek veya ironik birtakım dersler çıkarılmasını esas alan, (şimdilik) “Mizahla Karışık Yönetim Dersleri” adı verilmesi düşünülen kitabın bir bölümüdür. Metin içerisindeki mizah unsurlarının kullanılma amacı, kasıt değil vurguyu pekiştirmek olup zülf-i yâre dokunan bir şey olursa şimdiden affımı talep ederim.
Enes Polat
1970 Erzincan doğumlu. 1992 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. 1993 yılında Devlet Personel Başkanlığı’nda Devlet Personel Uzman Yardımcısı olarak çalışmaya başladı. 1997 yılında Devlet Personel Uzmanlığına atandı. 2004 yılında Kamu Görevlileri Sendikaları Birim Yöneticiliği’ne, 2009 yılında Teşkilat ve Yönetimi Geliştirme Daire Başkanlığı’na, 2011 yılında Devlet Personel Başkan Yardımcılığı’na atandı. 2016-2020 yılları arasında Devlet Personel Başkanlığı görevini yürüttü. Devlet Personel Başkanlığı’nın kapatılması sonrasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda Müşavir olarak görevine devam etmektedir.