Dünden Bugüne Çin’in Afrika Politikası
Ensar Küçükaltan –
Son dönemde Afrika-Çin ilişkileri üzerine yazılan makalelerin ve medyadaki görünürlüğün artması, iki taraf arasındaki ilişkinin daha fazla sorgulanır hale gelmesine neden olmuştur. Kıtanın bazı ülkelerinde Çinli kabile liderlerinin ortaya çıkması (Nijerya), bazı ülkelerde parlamentoya seçilen Çinliler (Güney Afrika) uç örnekler olmakla beraber, medyanın da ilgisini çekmektedir. İlişkiler kimi zaman Çinin inşa ettiği Afrika Birliği binasındaki dinleme krizi veya korona virüs sürecindeki ırkçılık manzaraları gibi skandallarla, kimi zaman ülkelerin önü alınamaz derecedeki borçlanmaları ile, kimi zaman da Çinin devasa kalkınma yardımları ile anılmaktadır. Farklı alanlardaki Çin yatırımları ve yardımları ise ümit ve endişeyi bir arada hissettirmektedir. Bu bağlamda ikili ilişkilerin seyrine odaklanarak bugünkü durumdan çıkarımlar yapmak isabetli olacaktır.
Çin, 2003 yılında Barışçıl Yükseliş terimini Başkan Hu Jintao’nun açıklamasıyla uygulamaya başladığında, içeriğin hangi alanları kapsayacağı merak ediliyordu. Ülkenin kendine özgü sistemi olan sosyalist piyasa ekonomisi döneminin temellerini sağlamlaştırmak ve Çin kültürünün ülkenin bu yükselişinin etkenlerinden biri olmasını sağlamak için oluşturulmuş bir doktrin olarak Barışçıl Yükseliş, iç politikadan dış politikaya kadar pek çok alanda yeni bir Çin tahayyülü olarak adlandırılabilir. Bu kapsamda ülkenin dış ticaretinin zirveye çıkarılması, yumuşak güç elementlerinin etkin kullanımı gibi hususlara ihtimam gösterilmektedir. Bu politika, küreselleşme ile uyumlu olarak, diğer ülkelerle ilişkileri geliştirerek Çinin kendi halkını fakirlikten kurtarma projesi olarak görülmektedir 1
İlişkilerin canlanması 1955 yılındaki Bandung Konferansı ile olmuştur. Afrika ülkeleri ile işbirliğinin kilit isimlerinden biri sayılan Zhou Enlai’nin çabaları ve dönemin siyasi şartları gereği ortaya çıkan “Üçüncü Dünya” dayanışması, ilerleyen süreçte siyasi bir birlikteliğin yanında ekonomik anlamda da yakınlaşma sağlayacaktır. Enlai’nin en büyük başarısı, kıtadaki bağımsızlık isteğinin erken farkına varması ve liderlerle sömürgecilik, ekonomik ve kültürel dayanışma gibi hususlarda yaptığı birebir görüşmelerdeki etkili tutumudur 2.
Konferanstan bir yıl sonra Mısır ile diplomatik bağların tesis edilmesi, belki basit bir diplomatik hamle olarak değerlendirilebilir ancak gerçekte çok stratejik bir karardır. Bu bağın kurulması sonrasında Mısırın Çin’den yardım almaya başlaması, 1965’te İsrail’in Mısır’a yaptığı hava saldırısı sonrasında Enlai’nin Nasır’a bu tavrı kınayan bir mektup yollayarak destek vermesi, ilerideki yakınlaşmanın ilk adımı olarak görülebilir 3. Mısır hamlesinin önemli tarafı, diğer Afrika ülkelerine çok açık bir birlik mesajı verilmesidir. Bu mesaj, Çin ile kurulacak müttefiklik bağlarının sürekli olacağını, ayrıca ekonomik olarak da kalkınma yardımlarının kapısının açılabileceğini içermekteydi. Sonrasında yine Enlai yönetiminde yapılan ve Soğuk Savaş şartları içerisinde on ülkeyi kapsayan diplomasi turu, Çin için kıtada çok olumlu bir etki bırakmıştır 4.
Enlai’nin turu, Afrika’da dönemin şartlarına son derece uygun olan, emperyalist Batı ile revizyonist Doğu arasında bir tercih yapma zorunluluğunun yerine, Çin liderliğinde üçüncü dünya olarak anılan bölgelerin anti-emperyalist bir temel üzerine oturan bir bağımsızlığı tercih etmesi arzusunun göstergesidir. Altmışlı yıllar, Afrika’da bağımsızlık ateşinin yakıldığı dönem olarak düşünüldüğünde bu talep çok yerinde bir hamledir.
Bağımsızlık hareketlerine doğrudan ve dolaylı destek veren Çin’in Afrika’ya bugün duyduğu ilginin en önemli sebebinin ihtiyaçlar olduğu söylenebilir. Büyük bir atılımla dünyanın en büyük ekonomisi olma yolundaki ülkenin hem pazar ihtiyacı hem de doğal kaynak ihtiyacı artmıştır. Bunun sonucu olarak Çin, doksanlı yılların henüz başında dünyanın en büyük petrol ithalatçılarından biri haline gelmiştir. Çin, kullandığı petrolün yarısını Ortadoğu’dan temin ederken, yüzde otuz-üçünü Afrika’dan Hint Okyanusu vasıtasıyla temin etmektedir (Large, 2010: 96). Güney Amerika ve Ortadoğu pazarlarında girebileceği herhangi bir boşluk bulunmayan Çin, bu ihtiyaçlarını Afrika’dan temin etmenin peşine düşmüş ve başarılı olmuştur.
2000 sonrası artan ilginin ilk göstergesi 2006 yılında düzenlenen Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) olmuştur. Bu Forumda Afrika’nın altyapı sorunlarının çözüme kavuşturulması ve insan kaynağı gelişimi ile alakalı büyük yardımlar sözü verilmiştir. Forumun Çin medyasındaki temsil biçimi Bandung ruhunun yeniden canlanması şeklinde olmuştur 5. Çin Eximbank tarafından sağlanan düşük faizli krediler, ihracat kredileri ve garantiler Forumun çıktısı olarak görülmekte ve Afrika özelinde etkin şekilde kullanılmaktadır. FOCAC vasıtasıyla Çinin uyguladığı politika, aslına bakılırsa tam da Afrika ülkelerinin istediği türden olmuştur. Çin, Batı’nın yaptığı gibi, yardımların yapılmasını demokrasiyi yerleştirme ve yaşama gibi şartlara bağlamamış, yardım yapacağı hiçbir ülkeye karşılık biçmemiş, kıta ülkelerine neyi nasıl yapmaları gerektiğini ve kıta liderlerine ülkelerini nasıl yönetmeleri gerektiğini tembihlememiştir. Bunun yerine kıta insanının gündelik hayatına doğrudan etki edecek çıktılar üzerinden giderek özellikle demokrasiden pek de “haz etmeyen” kimi liderleri rahatsız etmemiştir. Yalnızca yöneticiler seviyesinde değil halk bazında da Çine karşı olan teveccühün giderek artması, yapılan araştırmalarda da ortaya konulmaktadır 6.
İşin ekonomik boyutunun pazar kısmına baktığımızda, Afrika pazarının Çin malları için ideal bir pazar olduğu görülmektedir. Bunun sebebi, dünyanın geri kalanında genellikle marka odaklı pek çok sektörün Afrika kıtasında çoğunlukla fiyat odaklı yürümesidir. Bu durum Çin mallarının telekomünikasyondan plastiğe kadar geniş bir yelpazede sektör lideri konumuna yükselmesini sağlamaktadır. Küresel bir bilinirliğe sahip olan Huawei ve Xiaomi gibi markalar Afrika’da yerini aynı Çinli şirketin farklı markaları olan Itel, Infinix ve Tecno gibi markalara bırakmaktadır. Bunun sebebi bu markaların Afrika insanının alım gücü seviyesine kadar indirilebilen düşük maliyetleridir. On dolar ile dört-yüz dolar arasında değişen fiyatlar Afrikalı tüketiciyi kendine çekmektedir 7.
Ucuz Çin malları tüketicinin tercihi olsa da Afrikalı üreticiyi güçsüzleştiren bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bazı ülkelerde küçük dükkânlar kapanmakta, bazı ülkelerde çok sayıda işçi işten çıkarılmakta ve belli sektörlerde çok düşük kâr marjı ile satılan Çin ürünleri sebebiyle yerel şirketlerin sektörden çekilmesine sebep olmaktadır. 2011 yılında Uganda’da ayakkabı satıcılarının yaptığı eylemler bunlardan sadece bir tanesidir.
Örnekleri çoğaltılabilecek bu vakaların en önemli sebeplerinden biri Çinin yukarıda kısaca anlatılan altmışlardaki Afrika ilişkileridir. İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya gibi ülkelerin kıtadaki sömürü geçmişi bir yanda dururken, Çinin bağımsızlık hareketlerine verdiği destekle anılması ve kıtada sömürü geçmişinin bulunmaması bugünün ilişkilerinde onun başka bir yerde konumlanmasına katkı sağlamaktadır. İkinci bir husus da yine aynı dönemde bağımsızlık elde eden pek çok ülkenin kurucu ideolojisinin Mao yönetiminden ve fikirlerinden etkilenmiş olmasıdır. Bu etken bugün nispeten daha az etkili olsa da Çinin bir Batı alternatifi olarak görülmesinin önünü açmıştır. Sömürgecilik sonrası dönemde yeni kurulan ülkeler ekonomik darboğaza girdiğinde Çin yardımlarının gelmesi, Batı ülkeleri yardımlarını demokrasi, insan hakları gibi başlıklara bağlarken Çinin yardımlarında herhangi bir kıstas aranmaması aradaki ilişkileri geliştiren hususlardan biridir.
Afrikalı akademisyenlerin bugün Çin’e dair kaygılarının olmasının sebeplerinden biri olarak da Çin’e özgü kalkınma modeli gösterilmektedir. Çinin Washington uzlaşısına alternatif olarak sunduğu Pekin uzlaşısı, bazı Afrika ülkelerindeki rejimleri daha fazla otoriter hale getirmektedir. Kazan-kazan stratejisi ile sembolleştirilen Çin yatırımlarındaki kazanç oranlarına bakıldığında Çinin pastanın tamamını kazanması, Afrika ülkelerinin ise kendilerine sunulan küçük paylara razı olmaları şeklinde yürüdüğü görülmektedir.
Çin-Afrika ihracat ve ithalat gidişatının, bölge ülkeleri açısından dezavantajlı bir durum olduğu açıktır. Çin menşeli ucuz ürünlerin ülke pazarlarını resmî ve gayriresmî satış alanlarında ele geçirmesi, Çin ihracatının devamını sağlamaktadır. Fiyat meselesi, bir süre sonra Çinin kendi sınırlarında satışa sunulmayan ve yalnızca Afrika pazarı için üretilen ürünleri ortaya çıkarmıştır. Çinin bu agresif açılımını başarılı bir kapitalizm örneği olarak görmek mümkündür 8.
Kıtada kaygı uyandıran hamlelerden biri de borç tuzağı diplomasisi (debt-trap diplomacy) sistemidir. Çin İhracat-İthalat Bankası (Eximbank) tarafından bu ülkelerde yapılan büyük projeler için verilen kredilerin geri ödemeleri, ülkelerin içinde bulunduğu finansal problemler sebebiyle zamanında ödenememekte ve bu sebeple Çin bazı geri ödemeleri ertelemektedir. Ertelemelerinin bile ödenmesi konusunda yaşanan zorluklar karşısında alıcı ülkeler yeni kredilere sarılmaktadır. Borçların ödenmesinin ertelenmesi hususunda pek çok ülkenin talebinin olduğunu görmekteyiz. Bu taleplerin yeni taksitlendirilmelerle çözülmesi beklenmektedir.
Çinin dış politikasındaki beş ilkeden biri olan “başka ülkelerin iç meselelerine karışmama ilkesi”, eski sömürü ülkeleri ile arasına net mesafe koyan çizgilerden biridir. Afrika gibi dış müdahalelere maruz kalmış, bugün hâlâ başka ülkelerin baskısı altında olan bir kıtanın ülkelerine yapılacak yeni dış müdahalelerin büyük tepkiler alabileceği açıktır. Çinin bu tavrı, ona tehlikesiz bir müttefik imajı kazandırmaktadır. Bu ilke bazı bölgelerde dolaylı yoldan ihlal edilmektedir. 2005 yılı seçimlerinde Zambiya Devlet Başkanı Adayı Sata, seçilmesi halinde Tayvan ile ilişki kuracağını ve Çin ile ilişkileri keseceğini deklare etmiştir. Bunun üzerine ülkede çokça yatırımı olan Çin ise Sata’nın seçimleri kazanması halinde bu ülkeye dair tüm yardım ve yatırımların kesileceği cevabını vermiştir. Sata seçimleri kaybettikten sonra Çin, Zambiya’ya yatırımlarının miktarını çok daha büyük boyutlara çıkarmış ve ülkede yaklaşık on bin kişiye yeni istihdam sağlamıştır 9. Zimbabve Devlet Başkanı 2018 yılında askerî tehdit ile koltuğundan indirilmeden önce Zimbabve’nin maruz kaldığı yaptırımlar ülkeye büyük zarar vermiştir. Beyaz düşmanlığı olarak tanımlanan mülk edinme kanunu değişiklikleri ve insan hakları ihlalleri, pek çok ülke tarafından yaptırıma giden süreci başlatırken Çin Zimbabve yönetiminin yanında yer alarak yeni bir kamp oluşturmuştur. Bununla beraber maddi ve askerî yardımın da Mugabe yönetimine güç verdiği görülmüştür. ABD yönetiminin Sudan’a uyguladığı ambargo yakın zamana dek ülkedeki yaşamı olumsuz etkilemiştir. Bu süreçte Çin aynı şekilde Afrikalı ülkenin yanında durduğunu açıklayarak ambargonun etkisiz hale gelmesi yönünde adımlar atmıştır. Çinin Sudan’daki petrol üretimi işine girmesi, uzun vadede Sudanı rahatlatan etkenlerden biri olmuştur. Bu tip örneklerin yaşanması Çinin Afrika ülkelerinin sığınacağı yeni bir liman olması anlamına gelmekte ve özellikle uluslararası kamuoyunda Çin’e pek çok politikası için destek olarak dönmektedir. Bu desteklerden sonra, kıtadaki Çin imajı incelendiğinde en fazla olumlu görüşün Zimbabve, Mozambik, Sudan, Zambiya, Güney Afrika ve Tanzanya’da olması tesadüf değildir (Lekorwe, Chingwete, Okuru, & Samson, 2016: 2). Tüm bunların yanında Çin, bölge ülkelerine eşitlik vaadeden bir “müşteri”dir; kaynakları yağmalayan değil, satın alan taraftır. İşte bu özellikleri onu Batı’dan, dolayısıyla kolonyalizmden ayırmaktadır.
Nkrumah’ın neokolonyalizm fikri üzerinden yapılan değerlendirmeler Batı ülkelerinin kolonyal metotları ile Çinin politikaları arasında benzerlikler olduğu konusunu tartışmaya açmaktadır. Çin bölgedeki hammadde için girişimlerde bulunmakta, buna uygun altyapı ve üstyapı projelerini uygulamakta, bu projeler için de maddi hususlarda oldukça esnek davranmaktadır. Bunun yanında pazar alanını genişletmek için bölge ülkeleri arasındaki ulaşım ve iletişimi daha üst seviyeye çıkarmaktadır. Afrika’da BM ve Afrika Birliği ortaklığında yapılan askerî görevlere asker ve ekipman desteği ile katılmaktadır. Özellikle yardımlar konusunda Moses Naim tarafından yapılan “Haydut Yardım” (Rogue Aid) tanımı, Çin dahil olmak üzere, İran, Suudi Arabistan ve Venezuela’nın yaptıkları dış yardımlara yönelik bir eleştiri getirmiştir. Ona göre bu yardımlar, yardımı yapan ülkenin çıkarlarına uygun olarak dizayn edilmekte ve sonucunda da otoriter yapılara güç kazandırmaktadır 10.
Çinin kıtada yalnızca iktidar partileri üzerinden iletişimde olmayı tercih etmesi, elit kesim ile ilişkileri geliştirmesini sağlamaktadır. Güçlü parti-devlet yapısına sahip veya muhaliflerin baskı altında kaldığı ülkelerde tüm bürokrasiye yerleşmiş olan ve elit olarak nitelendirilen gruba yönelik yapılan yatırımlar pek çok açıdan karşılık bulmaktadır. Kırsal bir bölgeye Çin yardımları ile getirilen hizmet, tek taşla iki kuşun vurulmasını sağlamaktadır. Bunlardan ilki ülkenin altyapı sorunlarının iyileştirilmesi yoluyla gelişimin sağlanması, diğeri ise yerelden genele dek tüm yönetim zincirinin bu projelerden halkın memnuniyet oranında faydalanmasıdır. Kırsaldaki halk, projenin hangi fon sağlayacısı tarafından kredilendirildiği ile değil, yaşam kalitesinin ne derece arttığı ile ilgilenmektedir. İktidarlar da bu krediler vesilesi ile en ücra köşelere hizmet götürmeyi sağlamakta ve koltuğu kaybetmemenin hayati önem taşıdığı seçimlerde olumlu dönüşler almaktadırlar.
Sonuç olarak, medya ve eğitime yönelik hamleleri, kültürel diplomasisi, kazan-kazan sistemi, kalkınma yardımları ve kredileri ile kıtada varlığını tarihinin en güçlü noktasına getiren Çin, bu bağlamda eskiyle kıyas edilemeyecek yeni tür bir bağımlılık ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Aradaki ilişki, bugün neokolonyal olarak tanımlanamayacak olsa da uzun vadede aynı şekilde devam ederse neokolonyal bir ilişki türüne dönüşme riskini barındırmaktadır. Temennimiz, hem Batı ülkelerinin geçmişten sıyrılıp yeni bir bakış açısı eşliğinde Afrika ülkeleri ile eşit bir ilişki kurması hem de Çin gibi büyük bir ekonomik gücün Afrika’nın kalkınmasına destekçi olarak kalması ve kazan-kazan stratejisini reel ve eşit oranlara çekmesidir.
Ensar Küçükaltan
Ensar Küçükaltan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği İlişkileri lisans bölümü mezunudur. 2012 yılından beri çeşitli sivil toplum kuruluşlarında profesyonel olarak görev almış, bu kapsamda Afrika ülkelerinde bulunarak hem sivil toplum projeleri hem de akademik çalışmalar yürütmüştür. Doktora çalışmasını Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde tamamlamıştır. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarına danışmanlık yapmakta ve bir araştırma merkezinin Afrika direktörlüğünü sürdürmektedir. Çalışmaları genel olarak Afrika-Çin ilişkileri, Afrika’da yumuşak güç, diplomasi, kalkınma, sivil toplum ve siyasi yönelimler üzerine yoğunlaşmaktadır.
Sayın, Y. (2013). Konfüçyüs’ün Yeniden Keşfi ve Çin’in Dış Politikasında Dönüşüm. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 224-237.↩
Shinn, D. H., & Eisenman, J. (2012). China and Africa: A Century of Engagement, Philadelphia: University of Pennsylvania Press.↩
Zhang, J. (2017). China’s Aid to Africa. In H. Zhou, & H. Xiong (Eds.), China’s Foreign Aid: 60 Years in Retrospect, Singapore: Springer, 97-170.↩
Abegunrin, O., & Manyeruke, C. (2020). China’s Power in Africa: A New Global Order, Cham: Springer.↩
Li, S., & Ronning, H. (2013). China in Africa: Soft power, media perceptions and a pan- developing identity, Bergen: CHR Michelsen Institute.↩
Ermağan, İ., & Giray, F. (2014). Çin’in Afrika Politikası. İ. Ermağan (Der.), Dünya Siyasetinde Afrika 1, Ankara: Nobel, 63-65.↩
Dahir, A. L. (2018, Ağustos 30). A low-profile, Chinese handset maker has taken over Africa’s mobile market. Ocak 11, 2019 tarihinde Ouartz Africa: https://qz.com/africa/1374404/chinas-transsion-dominates-africas-phone-market-with-tecno-itel/ adresinden alındı↩
Junbo, J. (2007). China in Africa: From capitalism to colonialism. Mart 19, 2020 tarihinde CESFD: www.cesfd.org.cn/magzine/ch/China%20in%20Africa.pdf adresinden alındı↩
Brautigam, D. (2010). The Dragon’s Gift: The Real Story of China in Africa, New York: Oxford University.↩
Naim, M. (2009, Ekim 15). Rouge Aid. Foreign Policy: http://foreignpolicy.com/2009/10/15/rogue-aid/ adresinden alındı↩