UZMAN/DANIŞMAN YANLILIĞININ SOSYAL BİLİMLERE VE TOPLUMA MALİYETİ

Ömer Torlak –

Pazarlama araştırmasının önemine işaret etmek maksadıyla anlatılan hikâyelerden birinin böyle bir yazının başlangıcı için uygun olacağını düşünüyorum.

Pazar araştırması yaptırmak maksadıyla geri kalmış ülkelerden birine giden bir satış elemanından gelen “burada kimse ayakkabı giymiyor, burası bizim için müthiş bir pazar fırsatı olabilir” şeklindeki değerlendirmeden tatmin olmayan pazarlama yöneticisinin bir başka elemanını aynı pazara gönderdiği hikâye edilir. İkinci elemandan gelen değerlendirme raporu ise neredeyse tam tersinedir: “Burada kimsenin ayakkabı giyme alışkanlığı olmadığı için burası bizim için bir pazar olamaz”. Birbirini neredeyse reddeden bu iki zıt değerlendirme üzerinde pazarlama yöneticisinin pazar ve pazarlama araştırmaları konusunda uzman bir ismi aynı pazara gönderdiği anlatılır. Son gelen raporda özetle: “Burada insanların ayakkabı giyme alışkanlıkları olmamakla birlikte ayaklarında ciddi yara-bereler söz konusu. Ayakkabı ürünü kullanmaları sayesinde ayaklarındaki yara-berelerin olmayacağı ve ayaklarının rahatlayacağı konusunda ikna edilmeleri halinde burası iyi bir pazar olabilir. Ancak bu noktada kamuoyunda etkisi yüksek olabilecek kanaat önderleri ile görüşülüp bu konudaki ikna çabalarının yapılması uygun olur ve ayrıca ortalama gelir düzeyi düşük olduğu için fiyatı bu pazarın ekonomik şartlarına uyumlu ürünlerle pazara girmek gerekir” denmektedir.

Bu kısa hikâyeden başta pazar ve pazarlama araştırmasının önemine vurgu olmak üzere farklı konular için çıkarımlarda bulunulabilir. Uzmanlık alanı bilgisinin karar verici ya da uygulamacının zihnini kısıtlaması ölçüsünde dar bakış ile hareket edilmesi gibi iyi niyetli bazı sonuçların oluşması tabiidir. Kasıt ya da yönlendirmenin devreye girmesi ile muhtemel farklı sonuçları tahmin etmekle birlikte kişinin yanlı davranması ya da karar alıcıya sadece tek yönü göstermek suretiyle yanıltma da söz konusu olabilir. İlk raporu yazan araştırmacının, iyi niyet çerçevesinde, uzmanlık bilgisi bu kadar olduğu ve tecrübesi buna yettiği için böyle bir değerlendirme yapmış olması mümkündür. Ancak bu kişinin başına almamak, gereksiz risk üstlenmemek gibi gerekçe ile böyle bir rapor yazmış olması da ihtimal dâhilindedir. Yukarıdaki örnekten hareketle, şayet ilk raporu yazan kişi araştırdığı pazarda ayakkabı giyme alışkanlıklarını görmüş ve ortalama gelir seviyesinin düşük olduğu bilgisini almış olmasına rağmen böyle bir rapor yazmışsa kasıtlı bir yanlılık içindedir. “Böylesi bir yanlılığa insan niçin tevessül eder” sorusunun cevabı elbette muhtelif olabilir. Bu hikâyede örneğin, ilk raporu yazan kişinin sonrasında ilgili pazara seyahat etmemek, oradaki müşterilerle uğraşmamak gibi kaygıları olabileceği gibi, başına açmamak, tahsilat problemi yaşamamak ve nihayetinde rahatını bozmamak gibi düşünceleri de bulunabilir. İkinci raporu yazan kişinin yanlı olması varsayımı geçerli ise bu durumda kişinin kendini ispatlamak, aferin almak gibi çok farklı sebeplerle böylesi yanlılık içeren bir değerlendirme yapmış olduğu değerlendirilebilir.

Sosyal bilimlerin hemen tamamında toplumsal problemlerin doğru tespiti ve/veya çözümleri için karar almayı kolaylaştırıcı, belirsizlikleri azaltıcı ve kararların isabet oranını artırıcı etkide bulunma amacı vardır. Karar alıcı bakımından yetki ve sorumluluk alanı genişledikçe sosyal bilimlerin pek çoğunun katkısını alması kaçınılmaz bir zorunluluk olup, uzman danışmanlar ya da dışarıdan danışmanlık desteği bağlamında bu katkıları almaya çalışır. Şirketlerde de karar alıcılar benzer katkıları alarak yollarına devam ederler. Hikâyemizdeki pazarlama yöneticisinin, raporların ya da herhangi bir raporun yanlı bir şekilde verildiğinin ortaya çıkması halinde bir ya da ikinci elemanı ya da danışmanıyla yoluna devam etmesi, böylesi bir raporun ilk olması durumunda belki mümkünken tekrarı halinde yollarını ayırması en muhtemel sonuç olacaktır şüphesiz. Zira hiçbir aklı başındaki yönetici, rasyonel olmaktan uzak gerekçelerle yanlı davranan kişilerle çalışmak istemez. Bu tür yanlı görüş, değerlendirme ve raporlarla kendi kararlarının isabetinin ortadan kalkacağını, gereksiz maliyetler yüklenileceğini ve nihayetinde yönetici olarak da kendi performansının sorgulanacağını bilir.

Kriz dönemleri, var olan başarısızlığın örtbas edilmesi ya da yöneticinin kendisinin de rasyonaliteden uzaklaşması gibi durumlarda, yanlılık içerdiğini bilmesine rağmen bazı danışmanları ya da astlarının değerlendirmelerini dikkate alması bir yöneticinin tutunacağı bir dal gibi de olabilir bazen. Bu durumda sanırım ya şansa bağlı olarak krizleri fırsata dönüştürme ihtimali ya da zaten çıkış olmayan bir noktada “kaybedecek başka ne olabilir ki!” gibi bir yaklaşımla irrasyonel bir yönetici tavrı ortaya çıkabilir. Her iki durumda da sonuçların olumlu olması durumunda yöneticinin performansı sorgulanmazken, olumsuz sonuçlar bağlamında ise her halükârda yönetici ile yollar ayrılma noktasına gelir. Şansa bağlı olumlu sonuçlarla karşılaşılması hâli istisna kabul edilirse, yanlılık içeren değerlendirme ve raporlarla hareket etmenin ciddi riskler içerdiği aşikârdır.

Yanlılık sosyal bilimlerin hemen her alanında çalışanların iyi niyetli olsalar da kendi yoğunlaştıkları konular dışına çıkamaması, beslendiği ekol ya da kaynaklara göre olay, olgu ve ilişkileri sorgulaması, akran ve meslektaşlarının sınırlı bir çevreden ibaret kalması gibi çok sayıdaki sebeple ilgili sosyal bilimcinin sübjektiflik içeren bakış açısını ifade eder. İster araştırma ve akademik alanda olsun isterse danışmanlık yaptığı yöneticiye verdiği rapor ve değerlendirmelerde olsun, böylesi yanlılıkların olabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu sebeple gerek işletme yöneticileri gerekse kamu yöneticileri ile politikacıların farklı ekollerden ve uzmanlık alanları farklı sosyal bilimci danışmanla çalışması beklenir. Bu noktada tabii ki bütçe ve mevzuat kısıtları ile yöneticinin bu konuya bakış açısındaki farklılıklar da önemlidir.

İş dünyasının dinamikliği, performansa dayalı bakış açısının keskinliği gibi hususlar dikkate alındığında, şirket yöneticilerinin konuya ilişkin mümkün olduğunca rasyonel davranmaları beklenir. Hâl böyleyken, hayatında bile böylesi bir rasyonaliteden uzak yaklaşımlar görülebilmektedir. Bu, bazen ilgili yöneticinin üst yönetim ya da işletme sahiplerini ikna etmesi sonucu ortaya çıkabilmekte, bazen de alışkanlıklarındaki inatçı tutumla açıklanabilmektedir. Ancak sebep ya da gerekçe her ne olursa olsun, günümüz dünyasında belirsizlik ve risklerin artmış olmasına bağlı olarak bu ve benzeri rasyonel olmayan yönetici tarz ve tutumlarının sıra dışı hale geldiği rahatlıkla söylenebilir. Küreselleşmenin rekabet ilişkileri ve piyasalara artan etkisi ile kendi yanlılığına terk edilmeyen bir yönetici profili, tercih edilen ve kabul gören bir noktadadır. Ve tüm yöneticilerin kararlarındaki yanlılık etkisi ile oluşabilecek uzmanlık ve danışmanlık desteklerindeki bu yanlı etkiyi azaltmak ve rasyonaliteyi artırmak bakımından yöneticiye destekler de çeşitlendirilmiş durumdadır. İşletme sahip ya da üst yönetimleri de karar alıcılarının bu yaklaşıma uygun tavır almasını beklemektedir. Aksine eylemlerin şirketin hisse senedi fiyatına, marka itibarına ve şirket imajına yansımalarının sonuçları ile çok kısa sürede yüzleşmeyi beraberinde getirdiği çok iyi bilinmektedir.

Şirket yöneticilerine görüş bildiren ve danışmanlık yapanlar da genellikle yanlılıktan uzak kalmaları gerektiğinin farkındadır. Çünkü yanlı bir tutumla yöneticiyi yanıltmalarının sonucunun kendilerine olumsuz yansıyacağını bilirler. Bu durumda dünyasında kişisel arzularını tatmin edecek ve hoşlarına gidecek yanlılık yapamayacakları gibi, kasıtlı bir yanlı tutumun faturasının kendilerine çıkacağı bilinci ön plandadır.

Yanlılıktan uzak değerlendirme ve destek beklemek, elbette kamu yöneticilerinin de hakkıdır. Başarılı olmak ve sorumluluklarının gereğini iyi bir şekilde yerine getirmek isteyen her kamu yöneticisi, hiç şüphesiz yanlılıktan uzak danışmanlık desteği almak ister. Burada mevzuat kısıtlamaları söz konusu olsa da rasyonel hareket edebilen kamu yöneticilerinin bu tür destekleri almaları mümkündür. Kamuda yöneticinin kurumu tanımaması, süreçlerden uzak olması ve politik tercih ve eğilimlerle hareket etmesi gibi durumlarda muhtemelen kendisine rapor sunan ya da görüş bildirenler de bunun farkına vardıklarında çoğunlukla rasyonel olmayan yanlı raporlar sunmaları söz konusu olabilir. Her şeye rağmen yanlılıktan uzak kalmaya çalışanların sundukları ya da sunmaya çalıştıkları rapor ya da görüşler ise görmezden gelinir ve bir süre sonra onlardan herhangi bir talepte bulunulmamaya başlanır. Bu durum, yanlılıktan uzak az sayıda da olsa bu kişilerin varlığını ortadan kaldırmaz.

Kamudaki bu tür yanlı tutumların kurumda muhtemel huzursuzlukları, varsa kariyer problemlerini, kurumun performansının düşmesini ve bütçenin etkin kullanılmamış olmasını örtebilir. Her ne kadar denetleme mekanizmaları olsa da yanlılıkla hareket edildiğinde bu tür denetim sonuçlarından da kurtulacak şekilde hareket edebilme esnekliği, yanlılık konusunda yetkin kişilerce daha kolay gösterilebilmektedir. Dolayısıyla yanlılık, kamu kurumlarında etkin çalışmayanların görülmemesine, yapmayanların öne çıkmasına ve kurumun asli işlerinden daha fazla vitrine yönelik işler yapmasına yol açabilir.

Politikacıların en temel hedefi sandıkta seçmen tercihine mazhar olabilmektir. Ülkeyi yönetmeye aday olan politikacılar da gerek seçim öncesi ve seçim dönemlerinde gerekse seçim sonrasında ülke yönetiminde danışman destekleri alması kaçınılmazdır.

Kendisini ve partisini bulunduğu yerden yukarılarda görmeyi arzu eden bir politik lider ya da aday için araştırmacı ya da danışmanlarının kamuoyu yoklama sonuçlarını yanlı bir şekilde takdim etmesi, seçim sonucunun belli olmasına kadar böyle bir hülyayı yaşamak isteyen politikacı için anlamlı olabilir. Seçim sonuçlanıncaya kadar kişisel tatmin yaşamak istenen böylesi bir örnek bakımından yanlı tutumun amaca hizmet ettiği de söylenebilir. Rasyonaliteden uzak bu tür yanlı değerlendirmeler, nihayetinde topluma zarar vermediği gerekçesi ile hoş da görülebilir. Karar verici olarak böyle bir politikacıya zarar vermekle sınırlı olan bu yanlılığın olsa olsa bu tür bir söylemin peşinden giden sınırlı sayıda kitlenin varsa parasal ve zaman desteklerinin yanlış yönlendirilmesi ile sınırlı bir etkisinden de söz edilebilir.

Yazının başındaki pazar araştırmasının yanlı sunulabileceği hikâyesinden hareketle yazının asıl vurgusuna gelebiliriz artık. “Şirketlerde istisnaları dışında çok rasyonel olduğunu görebildiğimiz rapor ve değerlendirmelerdeki danışman ya da uzman görüşü konusu nasıl oluyor da politik liderler ve adaylar için rasyonellikten uzaklaşabilen yanlılıklar içerebiliyor?”

Sorunun cevabına ilişkin değerlendirmeye geçmeden önce, iktidarda olmayan politik liderler için yapılacak değerlendirme ile iktidarda olan liderler için yapılacak değerlendirmelerin topluma etki ve yansımalarının farklı olduğu vurgusunu yapmakta fayda var. Diğer bir ifade ile muhalefet liderlerine yanlı tutum içinde araştırma sonucu sunulması, danışmanların farkında olarak ya da olmaksızın yanlı, taraflı ya da kısıtlı uzmanlık bakış açısı içeren rapor ve görüş sunmalarının sonucu nihayetinde o muhalefet partisinin politikaları ile sınırlı bir etki ortaya çıkarır. Bu etkinin az ya da önemsiz olduğunu tabii ki söylemiyoruz. Ancak, her halükârda ortaya çıkacak etkinin, muhalefet partisinin kaynakları ile katkı verenlerin parasal ve zaman destekleri ile sınırlı bir etki olduğunu biliyoruz. Muhalefet partisi seçmenleri ve gönüllülerinin moral ve motivasyonları bakımından ortaya çıkabilecek duygusal ve psikolojik etkiyi de göz ardı etmeksizin bunu ifade ediyoruz. Bu durumda bile muhalefette olan lider ve adayların nihayetinde uzun süre irrasyonel kalamayacakları da bir gerçek.

Tam bu noktada parti ile duygusal bağ kurmuş, Hasan Aksakal’ın deyişiyle “politik romantizm” 1 yaşayan bir seçmen kitlesinin partisi ile arasındaki uzun süreli duygusal ve romantizm ilişkisinden kaynaklanan bağ sebebi ile muhalefette de kalsa bazı politik liderlerin yanlılık içeren rapor ve değerlendirmelerle varlıklarını devam ettirdikleri gerçeğini ifade etmeden de geçmeyelim. Benzer romantik bir ilişki elbette iktidardaki parti seçmenlerinin bir kısmı için de geçerlidir. İktidar partisinin destekleyen seçmenlerin yanlılık içeren görüş ve değerlendirmelerine bu bağlamda gönülden katıldıkları gibi bir tablo da ortada olabilir. Ancak burada bu seçmenlerden bir kısmının sadece iktidar olması bakımından bu lider ve partiye ilişkin yanlı değerlendirme ve görüşleri benimsediği ya da benimser gibi durduğu da unutulmamalıdır. İktidardan düşmesi halinde bu konumdaki seçmenlerin parti ile ilişkisi romantizm ilişkisi olmadığı için yanlılık içeren değerlendirmelere ilk etapta itiraz eden kitle olacağında şüphe yoktur. Bu noktada son olarak, ister politik romantizm ya da parti veya lidere duygusal bağlılık sebebi ile olsun isterse güçten kaynaklı menfaat elde etme gerekçesi ile olsun, seçmenlerin de yanlı tutum ve yanlılık içeren uzman ve danışman görüş ve önerileri ile hareket etmelerinin, onların seçmen sorumluluklarını ortadan kaldırmadığını da ifade etmemiz gerekir.

Tekrar sorumuzun cevabına ilişkin değerlendirmelere gelecek olursak, işlerin yolunda gittiği, ekonomik göstergelerin iyi olduğu, uluslararası ilişkilerde problem yaşanmadığı zamanlarda rasyonellikten uzaklaşma ihtiyacı hissedilmezken; toplumu rahatsız edecek, cebine dokunacak, vatandaşlık onurunu zedeleyebilecek hususlar baş gösterdiğinde danışman ve uzmanların görüş ve değerlendirmeleri daha önemli ve anlamlı hâle gelir şüphesiz. Çünkü tam da böylesi zamanlarda rasyonel görüş ve değerlendirmeler ile danışmanlık ve uzmanlık desteği önemli hâle gelir.

Politik liderler bu durumlar ya da kriz anlarında rapor, görüş ve değerlendirmelerinden yararlanmak bakımından farklı yönetim tarzı ortaya koyabilir. Bazıları hemen hiç önemsemez ve kendi tecrübe ve sezgileri ya da yakın çalışma arkadaşları ile çözüm üretmeye çalışabilir. Bu yaklaşım başka yazıların konusu olabilir. Bu yazıda biz, bu desteklerin alındığı ya da talep edilmese dahi gönüllü ya da destekleyici olarak verilmeye çalışıldığı örnekler bağlamında danışman veya uzman yanlılığı konusunun politik liderler ve onların kararları üzerinden topluma yansımalarını kısaca değerlendirip yazıyı nihayetlendirmek niyetindeyiz.

İktidardaki politik liderlerin ve onlarla birlikte hareket eden tüm kurum ve kuruluşların karar ve uygulamalarının toplumsal hayatın her yönüne ilişkin sonuç ürettiğini biliyor ve yaşıyoruz. Bunun farkında olan politik liderler de çok sayıda uzman ve danışmanlık desteği alma ihtiyacını hissediyor. Uzmanlığın elde ediliş biçimi, yetişilen ekol, araştırma yöntemleri ile metodoloji konusundaki yeterlik ve yetkinlik ile uzmanlık alanına ilişkin bilgi ve beceriler sınırlı olabileceği gibi masum sebepler yanında ikbal arayışı içinde olma, gücün yanında yer alma, maddi menfaat elde etme ya da aferin alma gibi başlayıp daha fazla statü ve makam elde etme uğraşı gibi hak etmediğine erişme yollarını içeren had bilmez liyakatsiz yaklaşımlarla birleştiğinde, uzman veya danışman yanlılığının politik liderin kararlarına nasıl etki edebileceğini bazen tarif etmek zorlaşabiliyor.

Tam bu noktada politik liderin basiret ve ferasetinin önemi daha anlaşılır oluyor. Böylesi yanlılıkların olabileceğini kabul ile yola çıkan politik liderlerin özellikle de iktidarda iken uzmanlık ve danışmanlık desteklerini çeşitlendirme yolu ile zenginleştirme yoluna gitmeleri beklenir. Böylece, uzmanlık alan eksiklikleri azaltılmak suretiyle değerlendirme ve görüşlerin zenginleşmesine katkı sağlanarak politik liderin kararlarındaki belirsizleri mümkün olduğunca azaltıp daha isabetli karar alması mümkün hâle gelir. Tabii ki kendi tecrübe, sezgi ve yeteneklerini bir kenara bırakmadan hareket edecek politik liderindir nihai karar. Ancak hem toplumun refahı hem de seçmen tercihinin devamı bakımından yanlılıktan mümkün olduğunca arındırılmış görüş ve önerilerle kararını alma rahatlığı da politik lider için kaçınılmazdır.

İktidardaki politik lidere biraz önce ifade etmeye çalıştığımız politik romantizm besleyen gönüllü danışman ya da uzmanların yazılı, sözlü ya da görsel mecralarda uzman görüş ve değerlendirme destekleri konusuna da burada kısaca değinmek olmazsa olmaz. Politik romantizmlerini farklı sebeplere dayandırılabileceğimiz bu konumdaki uzman ya da gönüllü danışmanların görüş, öneri, değerlendirme ve raporlarında yapmış oldukları ya da kuvvetle muhtemel yapabilecekleri yanlılığın masum bir yanlılık olmadığını anlamak zor olmasa gerek diye düşünüyorum. İşin kötüsü bu tür yanlı seslerin baskın bir söylem olarak medyada, sosyal medyada, kamuda, parti içinde ve politik lider için düzenlenmiş her toplantıda dile getirilmeye başlanması ile politik liderlerin kendi karar ve eylemlerinde yanlılığı görmemeye başlaması normalleşir.

Bir hikâye ile başladığımız yazıyı bir fıkra ile tamamlamak varmış. Nasrettin Hoca’yı ışığın aydınlattığı yerde bir şeyler ararken gören biri: “Hocam hayırdır ne arıyorsun, bir şey mi kaybettin” diye sorduğunda, “Evin anahtarını kaybettim de onu arıyorum” der Hoca. “Peki, nerede düşürdüğünü hatırlıyor musun, buralarda mı düşürmüştün” diye soran adama Hocanın cevabı manidardır: “Nerede kaybettiğimi hatırlamıyorum ama ışık olduğu için burada arıyorum”.

Politik liderlerin daha önce görmedikleri uzman ya da gönüllü danışmanlarının ışıklı zamanlarda etraflarında ne aradığını ve niçin orada aradıklarını sorması yeter herhalde. Bu soruyu sormayıp tam tersine, politik liderin bu güç etrafında kümelenmiş yanlılık içeren değerlendirme ve görüşleri kendi karar ve uygulamalarına destek olarak algılayıp devam etmesinin sonucu ise toplumsal maliyet olarak döner. Yanlılık içeren değerlendirme ve görüşlerle adeta coşan parti kitlelerinin, böyle bir akıntıya kapılıp sürekli aydınlıkta kalma ve politik romantizm yaşama arzusu bile toplumsal fatura adına masum karşılanmayacakken, politik liderlerin ışık altında ya da diğer bir ifadeyle güç odağında yanlılıkta zirve yapmış değerlendirme ve görüşleri kendilerine destek olarak görmeleri nasıl masum karşılanabilir ki? Hâlbuki çok basit bir soru ile bile politik liderler bu gönüllü danışmanların yanlılıklarını yüzlerine vurabilir: “Birkaç programda sizleri izledim, her sorulan soruya uzmanlık alanınızdan bağımsız cevapları nasıl cesaretle veriyorsunuz ve verdiğiniz cevaplarda konunun bir başka boyutu olmayacağı konusunda nasıl bu kadar eminsiniz?”

Bu soru kendilerine sorulduğunda kim bilir belki de bazıları kaybettikleri anahtarlarını doğru yerde aramaya başlayacak ve yanlılıkla malul uzmanlıklarını geliştirme ihtiyacı hissedecekler. Sadece bu bile yanlılığın sosyal bilimler ile topluma olan maliyetini azaltma ve sosyal bilimlerin geleceği adına az da olsa bir kazanım olarak dikkate değer.

Ömer Torlak
+ diğer makaleler

1961 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden 1982 yalında mezun oldu. 1984 yılında yüksek lisans ve 1991 yılında doktora derecelerini pazarlama alanında İstanbul Üniversitesi’nden aldı. 1996 yılına kadar özel sektörde çalıştı. 1996 yılından itibaren Kırıkkale, Eskişehir Osmangazi ve Çankırı Karatekin Üniversitelerinde görev yaptı. KTO Karatay Üniversitesi’nde rektörlük ve Rekabet Kurumunda başkanlık görevlerinde bulundu. TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliği de yapan Torlak, pazarlama ahlakı, pazarlama tarihi, tüketim kültürü, tüketici davranışları ve pazarlama araştırmaları alanlarında çalışmalarını sürdürmekte ve halen İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde çalışmaktadır.


  1. Hasan Aksakal, (2015), Türk Politik Kültüründe Romantizm, İstanbul: İletişim Yayınları.