• suçun tıbbileşmesi
    Geçmişte suç olarak görülen, toplumun yerleşik normlarına aykırı bir çok davranış ve tutumun ortaya çıkışında, kişinin serbest iradesinden çok, tedavi edilebilir fiziksel veya ruhsal bir hastalığının bulunduğu gerekçesiyle, bu tutum ve davranışların ahlaki ve adli sorumluluk dışında değerlendirilerek tıbbın teşhis ve tedavi alanı içine alınması. Bu çerçevede geçmişte suç olarak kabul edilen bir çok tutum veya davranış artık doktor, psikolog, psikiyatrist veya terapistlerin tedavi kapsamına alınmaya, toplumun genel davranış kurallarına aykırılık oluşturan durumlar psikiyatrik hastalık, düzensizlik veya sendrom olarak yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. bkz. sapkınlığın tıbbileşmesi.
  • süje
    bkz. özne.
  • Sünnet
    1. Yol, gidiş, hayatın akışı. 2. Hz. Muhammed’in dinin günlük hayata aktarılması programı çerçevesinde, bizzat yaşamak, sözlü olarak belirtmek, yapılmasını onaylamak veya yapılmasına engel olmamak suretiyle müsümanlara tavsiye ettiği davranış, söz ve eylemlerin tümü. 3. İslam hukukuna göre, Hz. Muhammed’in yapmış ya da tavsiye etmiş olmasından kaynaklanan mükelleften bir şey yapmasını isteyen hüküm. bkz. farz, vacip, müstehap, mübah, mekruh, mendup, haram.
  • sünnilik
    Hz. Muhammed’den sonra hilafetin kime ait olması gerektiği tartışmasında, bunun ehl-i beyt olan Hz. Ali ve onun soyundan gelenlere ait olması gerektiğini savunan Şiilere karşı, fiili tarihsel pratiğin uygunluğunu kabul etmiş, tarih boyunca genel olarak muhalefette kalan Şiiliğin aksine iktidarlara yakın olmuş, anarşi ve kaosa düşmektense baskıcı yönetimlere razı olunmasını yeğlemiş İslami gelenek.
  • sunum
    bkz. arz.
  • sunum istem yasası
    bkz. arz talep kanunu.
  • süperego
    bkz. üstben, Freudçuluk.
  • şüphe paradoksu
    Bir şeyden emin olmadan başka bir şeyden şüphelenmenin imkânsız olması veya tersinden, bir şeyden kuşkulanabilmek için başka bir şeye inanmanın zorunlu olmasıyla ortaya çıkan paradoks. Mutlak şüphenin imkânsızlığını ifade eden kavram.
  • şüphecilik
    Kuşkuculuk. Septisizm. 1. Gerçekliğin özünü bilmenin veya evrensel geçerliliği olan kesin bilgi elde etmenin mümkün olmadığını, bu yüzden her bilgiden kuşkulanmak gerektiğini ileri süren yaklaşım. bkz. şüphe paradoksu. 2. Kesin ve güvenilir bilgiye varabilmek için sağlam bir dayanak bulana kadar bütün bilgilerden şüphe etmek gerektiğini öngören epistemolojik yöntem.
  • şüpheli alacak
    bkz. değersiz ala­cak.
  • sürdürülebilir kalkınma
    1. Gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmadan bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma. 2. Aşırı kullanım, kimyasal artık veya kirliliği asgari düzeyde tutarak, doğal çevrenin kendini yeniden üretmesini engellemeyen, belirli oranlarda da olsa kullanılan doğal kaynakların yerine yenileri ikame edilerek, gelecek kuşakları söz konusu kaynaklardan tamamen yoksun bırakmayan, böylece, kuşaklar boyu kendi kendisini sürekli yenileyebilecek kalkınma.
  • süreç
    Vetire. 1. Bir ürün elde etmeye yönelik amaçlı ve aşamalı etkinlikler dizisi. 2. Niceliksel zaman açısından veya aralarındaki ilişki bakımından ard arda gelen oluşumlar dizisi. 3. Bir sonucu hazırlayacak biçimde bilinçli müdahale sonucu veya kendiliğinden gelişen olaylar silsilesi.
  • sürekli devrim tezi
    Trotsky tarafından ileri sürülen ve Marksizmin öngörülerinin gerçekleşmesinin, bir ülkenin sosyalistleştirilip sosyalizmin diğer ülkelere ihraç edilmesiyle değil, bütün kapitalist devletlerin yıkılıp yerlerine sosyalist devletlerin kurulması ve devrimlerin sürekli yenilenmesi yoluyla mümkün olacağını savunan görüş.
  • sürgün halklar
    Diyaspora. Siyasal, kültürel veya ekonomik sebeplerle ana yurtlarından ayrılarak başka yerlerde azınlık olarak yaşayan bir etnik veya inanç grubu.
  • sürrealizm
  • sürtünmesiz piyasalar
    Fiyat mekanizmasının rahatça işlediği, arz veya talep fazlasının fiyatların düşüp yükselmesiyle ortadan kalktığı, temizlenen, kendiliğinden dengeye gelen piyasalar.
  • sürü psikolojisi
    Grup psikolojisi. Kitle psikolojisi. Bir konuda tutum veya davranış oluştururken temel kural olarak çoğunluğun karar ve uygulamalarını taklit etme. 'Uydum kalabalığa' mantığıyla, kitle ne yapıyorsa aynısını yapma; iradi veya bilinçli olmadan, içinde bulunduğu kalabalığın hal ve hareketlerini benimseme, taklit veya tekrar etme ruh hali.
  • şuur
    bkz. bilinç.
  • şuurluluk
    Bilinçlilik. Farkında olma, şuurlu hareket etme hali. bkz. bilinç.
  • tabakalaşma
    1. Toplumda yaşayan birey veya gruplar arasında ortaya çıkan farklılaşmaların değer ifade edecek biçimde ve hiyerarşik olarak sıralanması. 2. Toplumsal olarak tanımlanmış belirli statü veya rollerin, bireylerin söz konusu statü veya rolleri elde etmek için sahip oldukları imkânların eşit olmaması sonucu farklılaşması. Toplumsal sınıflar ekonomik tabakalaşmaya, kast sistemi ise ekonomik boyutuna rağmen daha çok dinsel-kültürel bir tabakalaşmaya örnek olarak verilebilir.