YAPAY ZEKÂ VE ÜRETİM (1/4): YAPAY ZEKÂ EMEĞİN “KUTSALLIĞINI” DEĞİŞTİRİR Mİ?

Ömer Demir –

İnsan-benzeri muhakeme ürünü kararlar oluşturarak düşünme/çözümleme/üretim sürecine katılan makinelerin bu özelliği, yapay zekâ olarak isimlendirilmektedir. Her geçen gün ekonomilerde otomasyon sistemleri ve birçok işi insandan daha hızlı ve kusursuz yapan robotların rolünün arttığını görüyoruz. Robotlaşma[1] olağan bir yapma yöntemi haline geldi. Bir ekonomi ne kadar gelişmiş ise, o kadar da robotlaşmaya aday hale geliyor diyebiliriz. Bunun detaylı süreç bilgisi, yeterli hammadde ve ölçek ekonomisi olmak üzere üç temel nedeni var: İlki, bir üretim faaliyetinin robotlar tarafından yapılabilmesi için ayrıntılı bir teknik süreç bilgisi gerekiyor. Bu süreç bilgisinin derinliği, ekonominin gelişmişliği ile doğrudan orantılıdır. Doğal olarak gelişmiş ekonomilerde daha fazla üretim süreç bilgisi birikiyor.

İkincisi, bizzat robotların imalatı için belirli düzeyde hammadde ve yarı mamul maddeye ihtiyaç duyuluyor. Robot üretimi için gerekli olan girdilerin de ancak belirli düzeyde bilgi ve sermaye birikimi olan yerlerde temini mümkün olabiliyor.

Üçüncüsü, robotlaşma işgücü kullanmaya göre maliyetleri düşürüp rekabet avantajı sağladığı ölçüde yaygınlaştığı için, büyük ölçekli üretimler robot kullanmaya daha eğilimli oluyor. Üretim ölçeği büyüdükçe robotlaşmanın cazibesi de artıyor. Küçük ölçekli üretimleri robotlara yaptırmak çok verimli olmadığı için büyük ölçekli üretim yapan firmalar ve hacmi büyük ekonomiler robotlaşmayı daha çok teşvik ediyor.

Tüm robotlar, belirli düzeyde otomasyon içerse de yapay zekânın devreye girmesi bu alanda yeni bir durum sayılabilir. Yapay zekâ, ana üretim alanları olan tarım ve sanayi yanında hizmet sektöründe de robot teknolojilerinin kullanılmasına imkân sağladığı için çok farklı bir durum ortaya çıkıyor. Bu yeni durum bazı yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor.

Üretim süreçlerinde otomasyon sistemlerinin yaygınlaşması ve yapay zekâ destekli robotların devreye girmesi ile ilgili sosyal alandaki en çok ilgi gören ve tartışılan konuların başında, gelecekte robotların insanların işlerini tümüyle ellerinden alıp almayacağı, alacaksa bunun olası sonuçları gelmektedir.[2] Buradaki kaygının görece büyük olmasının nedeni, sadece, tüm “akıllı” robotlar tarafından yapılması halinde insanların işlerini kaybetmeleri nedeniyle nasıl geçinecekleri değildir. Bu, işin önemli ama sadece bir yönünü ifade ediyor. Diğer önemli bir konu, hayatını yaptığı işle anlamlı kılan kişilerin, olmadığında bu anlam boşluğunu nasıl dolduracaklarıdır. İlk kez insanlık ile hayatın anlamı arasındaki ilişkide yeni bir evreye giriyor. Bunun ne anlama geldiğini anlamak için olarak isimlendirilen insan faaliyetlerinin hayatımızdaki yeri ve rolüne biraz daha yakından bakalım.

Şu an işi olan ve çalışan herkesin yaptığı işten uzaklaşması hâlinde nasıl bir durum ortaya çıkacağını tahayyül edelim. İlk olarak, şimdi günlük zamanlarının çoğunu istekli veya zorunluluktan yaparak geçirenlere, zamanlarını dolduracak yapacak yeni “şey”ler bulmak gerekecektir. İkincisi, yaptıkları şeylerin onların hayatına en az şimdiki “” kadar anlam kazandıracak nitelikte olması gerekir. Bu anlam sorununa daha sonra tekrar döneceğiz.

Bir zamanlar işleri ellerinden alınan köylü ve işçilerin makineleri yakması,[3] mucitlerin ev ve işyerlerinin kundaklanıp icatlarının ortaya çıkmasının engellenmeye çalışılması gözlemlenen kitlesel tepki türleri idi. Bugün bunlar komik geliyor ama acaba geleceğin insanları, bu sorunun çözümünde akıllı robotlara meydan okuyan ideolojiler geliştirmeye mi odaklanacaklardır? Geliştirseler bile bu ideolojiler bir işe yarayacak mıdır? Kim bilir! Her hâl-ü kârda yeni değer yargılarına ihtiyaç olacaktır ama bunların sistematik bir ideoloji kalıbında olması biraz zor görünüyor.

Geçmişe baktığımızda teknolojik değişimlere bağlı olarak, olası olumsuz sonuçları bertaraf edecek, tümüyle eşzamanlılığı yakalamayı başaramadığı için arada zaman farkları olsa da, bazı yeni değer yargılarının geliştirildiğini görüyoruz. Bunlardan en uzun ömürlü olanı, üretimde kullanılan insan emeğine adeta kutsallık derecesinde yüksek değer yükleyen değer yargıları gelmektedir. Buna göre emek insana aittir ve bu aidiyet ona üretimde gördüğü işlevden ayrı olarak özel bir kutsallık kazandırmaktadır. Olumlu veya olumsuz şekilde emeğe dokunan, insana da dokunmuş olacaktır. Bu bağlamda, çalışma biçimleri (amir, memur, işçi, çiftçi, beyaz yakalı, mavi yakalı, esnaf, adamı, vb.) ve ücret sistemleri (ömür boyu istihdam -kölelik-, yıllık, aylık, günlük, haftalık, götürü usulü vb.) ne kadar farklılaşsa da üretim ve bölüşümde emeğin merkezî öneminin sorgulanması şimdiye kadar hiçbir zaman gündeme gelmemiştir. Ancak şimdilerde, hızla robotlaşma ile birlikte bu alanda da ciddi bir kırılmanın yaşanacağı yeni bir dönemin arifesinde olduğumuz söylenebilir.

Öte yandan bu yeni sürecin, yayıldığı zaman dilimi bakımından, hızlı ama kendi içinde çok katmanlı ve kademeli olarak gerçekleşmesi, geçmişte kitlesel hareketlere vücut veren ve ideolojik temeli olan güçlü bir reaksiyona imkân tanımayacağı izlenimi veriyor. Zira hem bu alanda yaygın kabul görecek bir ideoloji geliştirmenin zorluğu hem de robotlar sayesinde meydana gelen büyük üretim artışının dayanılmaz çekiciliği, bir “teknoloji karşıtlığı ideolojisine” taban oluşturmak yerine uzlaşmacı bir yolun izleneceğine daha yüksek ihtimal oluşturuyor. Bu da, robotların dışlanacağı değil, insan emeğinin üretimdeki rolüne ilişkin yaklaşım ve bu alandaki değerlerin değişeceği, bölüşümün şimdikinden farklı kurumsal yapılarca yerine getirileceği bir sürecin bizi beklediğine işaret ediyor.

Ekonomide artan robotlaşmanın, kusursuz süreçler, verimlilik artışı ve sonuçta bol üretimdeki rolü çok tartışılmakla birlikte, bununla yakından ilişkili olmasına rağmen, “emeğin değerine” ilişkin tartışmanın biraz kenarda kaldığını görüyoruz. Yani, hızlı robotlaşma emeğin muhayyilemizdeki değerini nasıl etkileyecek? İnsan emeği hâlâ kutsallığını koruyacak mı? Bu yazının amacı bu konuya bir giriş yapmak. Yavaş yavaş söyleyelim desek de işin özünde artık emek elden gidiyor! Ne mi demek istiyoruz?

Soruyu şöyle soralım: Acaba insan emeği ile yapılan tüm işler robotlar tarafından yapılırsa bugün emek ve onun sahibi emekçiye atfedilen değer ne yönde ve nasıl değişecek? Sorunun kalıbından anlaşılacağı üzere, değişeceğine dair kesin bir kanaat var ama hangi yönde ve ne kadar değişeceği belirsizlik içeriyor.

Emek Kutsal Ama Her İş İçin Gerekli Olan Kutsal Emek Farklı

Tarihin bilinen dönemlerinden günümüzde var olan farklı toplum modellerine baktığımızda, ve ona atfedilen değerin, uzun zaman dilimlerine dağılmış biçimde de olsa, dönemden döneme değiştiğini görüyoruz. İş yapma ile çalışma zaman zaman birbirinden farklılaşır. Çoğunlukla parasal getirisi olan işler “çalışma” olarak nitelenir. Bu nüanslara bakmadan biz bu metinde çalışma ve yapmayı eşanlamlı olarak kullanıyoruz.

Çalışmanın bir bütün olarak veya bazı üretim faaliyetlerinin özgür bireylere değil de sadece kölelere uygun bir faaliyet olarak görülmesinden (eski Yunan ve Roma), sıkı çalışmanın birey için en uygun özgürleşme aracı ve önemli bir erdem olduğuna kadar ve çalışma farklı şekillerde konumlandırıla gelmiştir. Ancak tembelliğe övgü kabilinden az sayıda bazı methiyeler olsa da insan için emeğini ortaya koymak anlamında çalışmak hep olumlu ve yükselen bir değer olarak görülmüştür. Emeksiz yemek ve zahmetsiz rahmet olmayacağı, insan emeğinin karşılığının verilmesi gerektiği, insan emeğinin kutsal olduğu en temel sosyal değerler arasında sayıla gelmiştir. Başkasının malına/varlığına/üretimine göz dikmek kınanmış ve verdiği emeğin karşılığını talep etmek de en meşru haklar arasında kabul edilmiştir. Bu bağlamda geçtiğimiz yüzyılın en büyük ideolojik kampları emek taraftarlığı ve karşıtlığı üzerinden inşa edilmiştir.

Bu arada, soyut insan emeğine olan bu yüksek hürmet emek harcanan somut işlere yansımasına bakıldığında farklı bir tablonun ortaya çıktığını görmekteyiz. Zira her dönem işler arasında bir hiyerarşik yapılanma oluştuğunu, her işin herkes için uygun görülmediğini, bazı işlerin kadınlar (örneğin eğlence, temizlik, çocuk bakımı, ev işleri vb.), bazılarının ise erkekler için (örneğin savaş, madencilik, denizcilik, yönetim vb.), bazı işlerin de kadın erkek ayırımı olmaksızın düşük eğitimliler için daha uygun bulunduğunu[4] (örneğin genelde kas gücü gerektiren mavi yakalı işler), dahası her dönemde farklı işleri yapanların emeğinin farklı değer gördüğünü de biliyoruz. Bu durum günümüzde de devam etmekte, mesleklerin sadece getirileri değil saygınlıkları da farklılaşmaktadır. Genel bir gruplama olan kas ve beyin gücü ayırımı yeterli olmamakta, hem beyaz hem de mavi yakalı işler kendi içinde hiyerarşik olarak gruplaşmaktadır. Ne yaptığınız, toplumsal değerinizin oluşmasında çok önemli bir role sahiptir. Kısaca emek kutsaldır ama o emeğin tezahürü olan işlerin, hem parasal karşılığının hem de mesleki itibarının birbirinden farklı olduğu bir işgücü piyasası her dönemde söz konusu olmuştur. Yani, soyut olarak insan emeği “kutsal” olarak nitelenmekle birlikte her somut emeğin pratikte aynı kutsallığı taşımadığı görülmektedir.

Çalışmanın Dışsallık ve İçsellikleri

Emeğin toplum hayatındaki rolü ve buna dayalı olarak toplumsal değeri üzerinde konuşurken süreçlerinde yer alan emeğin bazı parasal olmayan farklı boyutlarının olduğunu da göz önüne almak gerekir. Toptan olarak çalışma konusu ve emeğin üretimdeki rolü söz konusu olduğunda bu farklı boyutların dikkate alınması önemlidir. O sebeple bu konuya kısaca değinelim.

Her şeyden önce bir işte çalışıyor olmanın bir kısmı mali, bir kısmı sosyal, bir kısmı siyasal, bir kısmı psikolojik birçok sonucu vardır. Bu sonuçların bazısı olumlu bazısı da olumsuzdur. Bunları dikkate almadan veya bunlardan sadece bir veya birkaçını dikkate alarak yapılan muhakeme, doğal olarak eksik veya hatalı olacaktır.

Bu çerçevede bir işte çalışmanın olası sonuçlarını üç ana grupta toplayabiliriz. İlki, çalışma karşılığı alınan ücret veya maaş ve parasal olan veya olmayan bahşiş, ikramiye, komisyon, konut desteği, emeklilik ve diğer ayni veya nakdî sosyal haklardır. Bunlara günlük veya haftalık zorunlu çalışma süresi, esnek çalışma, uzaktan çalışabilme veya izin durumu da dâhil edilebilir. Çalışmanın en görünen ve bilinen sonucu parasal ölçü ile ölçülebilen sonuçlardır. Her biri parasal bir sonuca işaret etse de kısaca aynı parasal sonucu daha kısa süre içinde vadeden işler daha çok talep görür.

İkinci olarak, bir işte çalışıyor olmanın doğrudan çalışma kararını etkileyecek özelliği olmayan birçok dışsallığı (externality) ve üçüncü olarak da yine çalışma kararının verilmesinde etkili olmayan ama kazanç veya kayıp getiren birçok içselliği (internality) bulunur. İktisat diline yeterince aşina olmayanlar için bu içsellik ve dışsallık kavramları ile ilgili kısa bir açıklama yapalım. Dışsallık, bir olay ve sürecin doğrudan gerçekleştirme hedefi olmadığı halde kendi dışındakiler üzerinde oluşturduğu etkilere diyoruz. Tersinden içsellik de olay veya sürecin aktör üzerindeki, işlem tanımlanırken doğrudan amaçlanmayan etkilerine denir. Dışsallık ve içsellik olumlu da olabilir olumsuz da. Örnekleyelim: İşi olan bir kişi daha az suça karışır, kurallara daha çok uyma eğiliminde olur ve bu yönüyle toplumsal istikrara daha çok olumlu katkıda bulunur, kamusal tanınırlık ve saygınlık elde eder. Bunlar, kişinin düzenli gelir getirici bir işte çalışmasının pozitif dışsallıklarıdır. Negatif dışsallıklara örnek olarak, çalışan kişinin, zamanının daha azını sevdiklerine veya dostlarına ayırmasını verebiliriz. Bazen pozitif ve negatif dışsallık iç içe geçer, o zaman net sonuca bakmak gerekir. Örneğin çalışan kişi aracıyla yola çıktığında trafik bundan olumsuz etkilenir, böylece bir negatif dışsallık oluşur ama arabasıyla bir arkadaşını da evine bırakırsa bu pozitif dışsallık oluşturur. Çalışan kişi işe giderken dolmuşa binerse, dolmuş sahibi için ilave gelir yaratır, pozitif dışsallık oluşur ama o önce oturduğu için diğer dolmuşa binemeyenler ve gideceği yere geç ulaşanlar için bu durum negatif dışsallığa dönüşür. Çalışan kadının çocuğuna ayırdığı zamanın daha az olması negatif dışsallık, çocuğuna bakıcı tutması ve ona ücret ödemesi ise pozitif dışsallık oluşturur.

Öte yandan, çalışan kişinin günlük hayatını çalışma sayesinde düzene sokması, neyi ne zaman yapacağını işine göre ayarladığı için düzenli bir hayatının olması, böylece günlük hayatında belirsizliklerin azalması; iş tatmini ölçüsünce kendini mutlu hissetmesi; ortamı nedeniyle yeni bir ilişki ağı edinmesi de çalışmanın birey üzerindeki pozitif içselliklerine örnek olarak verilebilir. Çalışmanın negatif içselliklerine ise yoğunluğu nedeniyle oluşan yorgunluk ve stresin yol açtığı hastalık, tahammülsüzlük, sabırsızlık veya her türlü olumsuz insan ilişkileri; ortamındaki gerginliklerin yarattığı kaygı ve gerilimler, terfi edememe veya işi kaybetme korkusunun verdiği kaygı ve tedirginlikleri sayabiliriz.

Aynı olay birden çok içsellik veya dışsallık oluşturabilir. Bu açıklamalardan anlıyoruz ki, bir faaliyetin toplum için net etkisini hesaplarken dışsallık ve içselliklerin getiri ve götürülerini göz önüne almadan sadece parasal sonuçlara bakmak yanlış ve eksik olacaktır.

Bunlara niçin değiniyoruz? Çünkü çalışma ve kuralları değiştiğinde beraberinde bu içsellikler ve dışsallıklar da değişeceği için, kapsamlı bir değerlendirmede bunlar mutlaka dikkate alınmalı, işleri robotlar yapınca sadece çalışmama sonucu olası gelirden yoksun kalmayı değil, bunun yanı sıra tüm bu pozitif ve negatif dışsallık ve içselliklerin gördüğü işlevlerin ne olacağı da belirginleştirilmelidir. Maliyet yükleyen negatif dışsallık ve içselliklerin zaten olmaları arzu edilmediği için emeğin robotlarca ikame edilmesi onlar açısından pek bir sorun oluşturmayacaktır. Ancak fayda sağlayan pozitif dışsallık ve içselliklerin yerine nelerin ikame edileceğinin de ayrıntılı düşünülmesi gerekir.

Yapay Zekâ İşlerde İnsana Özgülüğü Ortadan Kaldırıyor mu?

Robotlar ve çalışma hayatı ilişkisine dönecek olursak, modern ekonomilerin emek-yoğun üretimden sermaye yoğun üretime doğru evrildikleri, bu eğilim doğrultusunda yapay zekâ ile destekli olarak çalışan robotların üretim süreçlerinde gittikçe daha çok yer alacağı ve bu yer almanın geçmişte alet ve makinelerinin işgücünün bir kısmını devralmasından çok daha farklı sonuçlara yol açacağı konusunda pek fazla şüphe yok gibi. Buna karşın geçmişte makinelerin insan zekâsının devreye girdiği “nitelikli” işlerden içeri pek giremiyor olmalarına dayanarak robot-baskın üretimin olduğu bir ekonomide insanların makinelerce teslim alınacağı distopyasını yaymanın da fazla “gerçekçi” olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu bağlamda sadece üretilen sonuçların hız ve büyüklük bakımından kas veya beyin gücü kullanılan insan yetenekleri ile geçmişle karşılaştırma yapmak çok doğru olmasa gerek. İnsanın kendisinden kat kat daha büyük güçle yapabilen (örneğin araba, vinç …) hatta kendi beden gücüyle hiçbir zaman yapamayacağı işleri yapan (örneğin uçak, füze …) alet ve makineler üretebilme yeteneğinin, bazı olumsuz sonuçları olsa da (kötüye kullanım, savaş ve kirlilik gibi) distopya olarak adlandırılabileceği ve insanoğlunun önüne kalıcı ve çözümsüz sorunlar koyduğu söylenemez. Geniş boyutları olan bu tartışmada emeğin rolünden fazla uzaklaşmamak için alet geliştirmenin işgücünü nasıl etkilediğinin izini sürelim.

Toprağı sürme işini önce kendi kas gücü, sonra at veya öküz benzeri hayvanların yardımıyla ve saban gibi aletler kullanarak, ardından da makinalara devretmede insanların pek sorun yaşamaması gibi elektrik, televizyon, internet, cep telefonu kullanma ve önceleri kulübelerde yaşarken şimdi gökdelenlerde yaşamaya uyum sağlama konusunda da fazla sorun yok gibi. Bu sebeple yapay zekânın sonuçlarının “farklı” olacağı doğru olmakla birlikte bunun insanın tasfiyesine gideceği distopyasının tarihsel örnekleri olmaması yanında mantıksal bir temeli de olmadığı kanaatindeyiz.

İnsanoğlu tarihsel süreç içinde bir yandan yoğun bir mal ve hizmet üretimi gerçekleştirirken diğer yandan o üretimin bireyler arasında dolaşım ve dağılımına dair bir değerler dünyası da inşa etmektedir. Bu kadar çok insanın birbiri ile ilişki kurabilmesi, üretimle eş zamanlı yaygınlaşan bu değerlerin varlığı sayesindedir. Bu bağlamda diyebiliriz ki, insanı diğer canlılardan ayıran sadece sistematik biçimde mal ve hizmet üretme kabiliyeti değil bu kabiliyetin disipline edildiği bir değerler dünyası kurabilmesidir. Bu sayede milyarlarca insan, birbirini görmeden ürettiklerini tüketebiliyor, dil ve kültürü farklı ülkeleri ziyaret edebiliyor, birbirinin sanat, kültür ve entelektüel üretimlerini kendilerine transfer edebiliyorlar.

Emeğin üretimle ilgisine dönecek olursak, aslında şimdiki kurumsal yapıların dönüştürülmesindeki işlevi göz önüne alındığında, niteliksel bir farklılığın olacağı görülmekle birlikte, insanoğlunun ürettiği aletlere yüklediği işlerin büyüklüğü konusunda yapay zekânın etkisinin biraz abartıldığını bile söyleyebiliriz. Bu dönüştürücü etkinin farklılıklarının hakkını teslim etmekle birlikte, büyüklük bakımından fiziksel güç oluşturan aletlerden çok daha ileride olmadığı kanısındayız. Konuyu daha iyi anlatmak için şöyle bir örnek verebiliriz. İnsanoğlu kendi gücü ile kaldıramadığı ağırlıkları kaldırmak için önce ağaçtan manivela, sonra piston ve şimdi dev vinçler icat etmiştir. Bunun ne kadar önemli olduğunu, tek başına henüz vinçler icat edilmeden piramitlerin inşasında dev kayaların oraya nasıl yerleştirildiğine dair ortaya çıkan hayretten bile anlayabiliriz. Bugünün teknolojisi ile o piramitleri inşa etmek artık Laz müteahhitlerin sıradan işi olabilecekken onların birer dünya harikası olarak görülmesi, insanoğlunun yük kaldırma teknolojileri konusunda aldığı mesafeyi gösterir. Yani yük kaldırma gücünü esas alırsak bugün insanoğlu kendisinden kaç kat daha fazla yükü kaldırabilecek düzeyde güce sahip makinelere eşdeğer olacak, (her ne kadar bu ikisi bir ölçek cinsinden karşılaştırılabilir olmasa da) insanın muhakeme gücünü artıran yapay zekâ yazılım ve donanımlarını henüz ya üretilmemiş ya da ancak üretmiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu demektir ki, kendisinden kat kat fazla işlem gücü olan alet veya makinelere devretme konusunda yapay zekânın sadece uygulama alanı (insan muhayyilesi ve muhasebesi) farkı bulunmaktadır. İnsanlar, makinelere kaldırttıkları ağırlıkların altında kalma riski ile yüzleşmedikleri gibi ömür boyu toplayamayacakları bilgileri saniyeler mertebesinde okuyup değerlendiren bilgisayarların köleleri olmaları için de yeni bir sebep yoktur. Yani zekâ ve strateji gerektiren satranç oyununda bilgisayara yenilmek ile bilek güreşinde yenilmek arasındaki fark, öyle abartıldığı kadar fazla değildir. Bu uygulama alanının farklılığı, ekonomik ve sosyal kurumlar üzerinde şimdiye kadar hiç olmayan bir etkide bulunacak oluyor olması, onu üzerinde düşünmeye değer özgün bir konuma yükseltmesi bir distopya habercisi olarak görülmemelidir. Yapay zekâ ve dijital teknolojilerin etkileri konusundaki bu iyimser yaklaşımımız, gelecek değişimin büyüklüğünün farkında olmamaktan değil, bu olası büyük değişimin ancak çalışma hayatı ve paylaşım konusundaki değerler dünyasındaki köklü bir değişimle dengeleneceğine dair tahminimizden kaynaklanıyor. Nitekim bu yazının konusu da, bu bağlamda olası teknolojik gelişmelerin kurumsal yapılar ve emeğin değerine ilişkin yerleşik sosyal kurumlar ve değerleri nasıl etkileyeceğine dair bir değerlendirme yapmaktır.

Bugüne kadar tarım devrimi, sanayi devrimi, enformasyon devrimi adıyla ifade edilen önce teknolojik ardından sosyo-ekonomik dönüşüm evrelerinde, alet ve makine geliştirilmesi nedeni ile insanın çalışma hayatının dışında kalması, küçük ölçekli ve kısa süreliydi. Küçük ölçeklilik teknolojinin yaygınlaşma hızı ile kısa sürelilik de yeni işlerin ihdas edilebilmesi için gerekli zaman ile sınırlıydı. Yeni teknolojinin girdiği yerlerde kısa süreliğine işsiz olanlar için işsizlik sigortası, açığa çıkan işgücü için yeni gelişen işlere uyum sağlayan beceri geliştirme programları ile sorun çözülüyordu. Bu dönüşümlerin hiçbirinde özellikle kas gücü dışında kalan işlerin tümüyle makinelere devri hiçbir zaman düşünülmüyordu. Otomasyon bandı kendi kendine çalışıyordu ama ne kadar üreteceğine, onu nerelere sevk edilmek üzere hangi ambalajlarda paketlenip hangi kargo şirketine teslim edileceğine insanlar karar veriyordu. Traktör yüzlerce insanın yapacağı işi yapıyordu ama onun hangi araziyi ne zaman işleyeceğine bir insan karar veriyor, fiilen o işi yaparken de onu bir insan kullanıyordu.

Şimdi tüm siparişleri çevrimiçi alıp, talep mekânına göre değerlendiren ve üretim hızına göre önceliklendirip paketleme servisine aktaran ve oradan dağıtım şirketine teslim eden makineler icat edildiğinde veya arazi durumuna göre zaman ayarlı ve otopilotlu traktörler devreye girdiğinde, işlerin insana özgü kısımlarının da yavaş yavaş kaybolmaya başlayacağını göreceğiz. Daha önce insana özgü işler hep olacak, bir alanda makineleşme olunca insana özgü yeni alanları açılıp istihdam bu yeni alanlara kayacak ve böylece üretim sürecinde her zaman insana özgü emeğe ihtiyaç olacak inancı ciddi ciddi savunuluyordu. Artık yapay zekâ ile bu inanç köklü biçimde sarsılmaya başladı. Evet, üretim sürecinde insanlar yine olacak ama bu süreçte ihtiyaç duyulan insanların sayısı, şimdiki gelir getiren istihdam kapsamında düşünüldüğünde ihmal edilebilecek kadar az sayıda olacaktır. Bu bağlamda gelecekte yeni teknolojiler nedeniyle açığa çıkan kitlesel bir emek istihdamını çekecek yeni alanlarının ortaya çıkacağına dair açık bir işaret de göremiyoruz. Mutlaka şimdi bilmediğimiz yeni alanlar ortaya çıkacaktır ama bunların kitlesel istihdam oluşturması olası görülmemektedir. İster inanın ister inanmayın ama iktisat teorisi bize şunu söyler: Eğer makineler insandan daha düşük maliyete üreteceklerse, hasıladan pay almasına vesile olsun diye üretim sürecinde insanı devrede tutmanın, bu yolla herkesi gizli işsiz yapmanın ekonomik olarak bir gereği yoktur. O zaman bırakalım üretimi makineler yapsın, toplum hayatının sürekliliği, güvenliği ve istikrarı için gerekli olan gelirin yeniden dağıtımı için yeni modeller üzerinde düşünmeye başlayalım. Çünkü buna daha çok ihtiyaç olacak. Zira tarih boyunca bunun çok sayıda örneği var.

(Sonraki Yazı: Emek Üretimde Devre Dışı Kalırsa Bölüşüm Nasıl Olacak?)

 

[1] Robotlaşma nötr bir kavram değildir: İnsan için kullanıldığında, insani özellikleri kaybetme çağrışımı nedeni ile olumsuz; makineler için kullanıldığında ise kusursuzlaşma ima ettiği için olumlu içerik taşır. İnsanın robotlaşması istenmeyen, üretimin robotlaşması ise istenen bir özelliktir. Her ne kadar el emeği, olumlu çağrışım yapsa da “el değmeden üretim” daha az kusur içereceği için olumlu değer taşır. Burada robotlaşma el değmeden üretim anlamında kullanılmaktadır.

[2] Bu konuyu başka bir yazıda ele almıştık. Bkz. https://bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/makale/robotlar.pdf

[3] Bu konudaki örnekler için bkz. Daniel Susskind (2021). Çalışılmayan Bir Dünya, (çev. Taner Gezer) İstanbul: Optimist.

[4] Zaman zaman, örtük biçimde, bazı prestij ve geliri düşük mavi yakalı işleri (başka çaresi olmadığından) “gönüllü” yapacak kişilerin mevcudiyetini temin için isteyen herkese yüksek öğretim imkanı verilmesinin yanlış olduğu bile savunulmaktadır.

Ömer Demir
+ diğer makaleler

ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümünden 1988’de lisans ve 1990’da yüksek lisans derecesi aldı. 1993 yılında Anadolu Üniversitesinde İktisat alanında doktorasını tamamladı, 1996’da doçent 2009’da profesör oldu. Üniversite dışında TÜİK, YÖK ve ÖSYM’de yönetici olarak çalıştı, TÜBİTAK bilim kurulunda görev yaptı. Halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde öğretim üyesi. İktisat metodolojisi ile iktisadın kurumsal yapılarla ilişkileri konusunda çalışmalar yapıyor.