• denge miktarı
    Bir malın arz ve talebinin birbirine eşit olduğu noktada o maldan alınıp satılan miktar. Arz ve talebin eşitlendiği noktada oluşan miktar.
  • denge teorisi
    Toplumsal yapılanmanın bireyler arası dayanışma ve karşılıklı birbirine bağımlılık zemini üzerinde kurulmasından dolayı, tüm toplumsal kurum ve ilişkilerin, farklı eğilim, anlayış ve çıkarlara sahip kişi veya gruplar arasında karşılıklı rızaya dayalı olarak değişik düzeylerde oluşan uzlaşma ve anlaşmalarla varılan dengelerin sonucu olarak ortaya çıktığını savunan kuram. bkz. çatışma teorisi.
  • denge ve fren
    Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı ayrı organlar tarafından yerine getirilerek birbirlerini denetlemelerini mümkün kılan siyasal düzenleme. Buna göre yasama görevi meclis, yürütme görevi hükümet, yargı görevi ise bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından yerine getirilir. bkz. kuvvetler ayrılığı, kuvvetler birliği, yasama, yürütme, yargı.
  • denk bütçe
    bkz. bütçe.
  • denk ticaret
    bkz. dış ticaret dengesi.
  • deontolojik etik
    Ahlâkî kural ve yükümlülüklerin, yol açtıkları sonuçlara bakılmaksızın, onlardan bağımsız olarak belirlenmesi gerektiğini savunan ahlâk yaklaşımı. bkz. amaçsal etik.
  • depolitizasyon
    1. Bireyin siyasal çıkar ve eylemlerini terk etmesi ya da bir grup, kurum veya eylemin siyasal kimliğini yitirmesi. 2. Siyasal süreçlerin dışında kalma, siyasallaşma ediminden uzaklaşma, siyasetten soğuma. Siyasal gelişmelere karşı ihtiyatlı ve mesafeli bir yaklaşımı benimseme.
  • depresyon
    Bunalım. Derin kriz. 1. İktisadi anlamda, temelde talep yetersizliğine dayalı olarak durgunluğun ekonomideki tüm sektörlere yayıldığı, üretim kapasitesinin önemli bir bölümünün kullanılamaz hale geldiği, işsizliğin tırmanıp iflasların yoğunlaştığı, kısaca iktisadi yapının kendini yeniden üretme noktasında büyük güçlüklerle karşı karşıya olduğu ekonomik durgunluk durumu. 2. Psikolojik anlamda, büyük ruhsal sıkıntı ve gerginlik sonucu kişinin derin bir çöküntü yaşaması; dış dünya ile sağlıklı bir iletişim ve etkileşim kuramaz duruma gelmesi.
  • derebeylik
    bkz. feodalizm.
  • deregülasyon
    Serbestleştirme. Kuralsızlaştırma. Serbest piyasa ekonomisine geçiş çerçevesinde, iktisadi faaliyetleri kamunun koyduğu kuralların sınırlayıcı etkisinden kurtarmak amacıyla, yasal düzenlemelerin azaltılması veya ortadan kaldırılması bzk. regülasyon.
  • derinlemesine mülakat
    Kişinin belirlenen bir konudaki ayrıntılı görüşlerinin daha sonra deşifre edilmek üzere çoğunlukla ses kaydı olarak alınması şeklinde gerçekleştirilen görüşme. bkz. görüşme, gözlem.
  • deskriptif analiz
  • deskriptif metodoloji
    Pozitif metodoloji. Betimsel yöntembilim. Tasviri metodoloji. Herhangi bir bilginin bilimsel bilgi kategorisine girebilmesi için uyması gereken kuralları ortaya koymayı amaçlamadan, sadece belirli bir dönemde egemen olan bilim adamları tarafından bilim olarak nitelenen bilgilerin özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan disiplin. bkz. metodoloji, normatif metodoloji.
  • despotizm
    1. Baskı yönetimi. Siyasal otoritenin, etkinlik alanı üzerinde geleneksel veya yasal sınırlamaların olmadığı ve dolayısıyla hesapsız, sorumsuz ve sınırsızca kullanıldığı yönetim tarzı. 2. Hukuk tanımayan, insanları cebri yollarla belirli eylemlere zorlayan şiddetli baskı yönetimi. bkz. doğu despotizmi.
  • detant
    bkz. yumuşama.
  • determinizm
    Belirlenimcilik. 1. Evrendeki her olay ve olgunun nedensellik zinciri çerçevesinde belirli kanunlar ya da kurallara bağlı olarak meydana geldiğini, doğada bulunan her şeyin birbirine kırılmaz bir neden-sonuç zinciriyle bağlı olduğunu ileri süren görüş. 2. Benzer nedenlerin, benzer koşullar altında mutlaka benzer sonuçlar doğuracağını savunan yaklaşım. bkz. belirsizlik, belirlenemezcilik.
  • devalüasyon
    Bir ülkenin parasının, yabancı ülkelerin paraları karşısında değerinin düşürülmesi. Genel olarak ödemeler dengesi açıklarının kapatılması amacıyla başvurulan bir politika aracı olan devalüasyonun, ithal malların fiyatını yükseltip, ihraç mallarının fiyatını göreli olarak düşürmesi; bunun sonucu olarak da ihracatın canlanıp ithalatın azalmasında, dolayısıyla da ödemeler dengesi açıklarının azaltılmasında etkili olması beklenir. Ancak bu sonuç garanti olmayıp, ihraç ve ithal ürünlerin talebinin fiyat esnekliği ve ihracatın ithal girdilere bağımlı olup olmaması gibi başka faktörler de sonuç üzerinde etkilidir.
  • devlet
    1. Halk (insan unsuru), ülke (toprak unsuru) ve egemen bir siyasal otoritenin (egemenlik unsuru) birlikteliğinden oluşan siyasal örgütlenme. 2. Belli bir ülkede meşru egemenlik iddiasıyla, o ülkede yaşayan bütün insanların hak, görev, sorumluluk ve davranışlarının kontrolünü elinde tutan siyasal kurum. 3. Bir toplumdaki bütün siyasal kurumların soyut düzeyde toplamını ifade eden kavram. 4. Marksist kurama göre, sınıflı toplumlarda, egemen sınıfların alt sınıflar üzerindeki sömürüsünü meşrulaştıran, hakim sınıfın ideolojisini savunup onun çıkarlarını korumaya yarayan temel aygıtlardan biri. bkz. devletin görece özerkliği.
  • devlet bütçesi
    bkz. Bütçe.
  • devlet fetişizmi
    Devlete toplumdan bağımsız bir kimlik ve kişilik izafe ederek, onu insanüstü ve kutsal bir kurum olarak algılayan; devletin çıkarlarını her şeyin üstünde görerek ekonomik, sosyal ve kültürel tüm süreçlerin denetiminin devlete ait olduğunu; bu denetim hakkını kullanırken devletin, bireylerin yaşamlarına her düzeyde müdahale edebileceğini kabul eden anlayış. Devletin kutsallaştırılması ve uğruna her şeyin kurban edilebileceği bir amaç haline getirilmesi. bkz. fetişizm, meta fetişizmi.